Türk Medeni Kanunumuzun 161. Maddesinde düzenlen Zina Sebebiyle boşanma davası, en çok dava açılan özel boşanma sebebidir. Bazı kaynaklarda bu maddede ifade edilen zina kavramı yerine aldatma kavramının kullanıldığını görmekteyiz. Bu doğru bir kullanım değildir. Hukukumuzda Zina ve Aldatma kavramları birbirinden farklı kavramlardır ve her aldatma bu maddede sözü edilen Zina kavramını ifade etmez. Zina kavramı eşlerden birinin karşı cinsten 3. Bir kişi ile cinsel ilişkiye girmesini ifade edilmektedir. Aldatma kavramı ise daha geniş bir kavramdır. Yani örneğin eşin cinsel ilişki olmaksızın 3. Bir kişi ile flörtleşmesi, mesajlaşması bu madde kapsamında zina olarak değerlendirilemezken, yine eşlerden birinin karşı cinsle değil de hemcinsiyle cinsel ilişki içinde olması da Yargıtay’a göre zina olarak değerlendirilmemektedir. İlk durumda, yani flörtleşme, mesajlaşma durumunda zinadan değil, TMK 185 de düzenlenen “sadakat yükümlülüğüne aykırılık” nedeniyle genel boşanma sebeplerine göre dava açılabilecekken, hemcinsiyle cinsel ilişki durumunda da birazdan açıklayacağımız, Türk Medeni kanunun 163. Maddesinde düzenlenen haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle boşanma davası açılabilecektir.
Ayrıca Yargıtay, cinsel ilişki henüz gerçekleşmemiş olsa bile, teşebbüs aşamasında kalan ve zina yapılacağına dair emareler teşkil eden olaylar karşısında da Zina sebebiyle açılmış boşanma davasının kabulünün gerektiğine karar vermiştir. Örneğin, bir evde yarı çıplak banyoya saklanmış bir erkekle yakalanan kadına karşı Zina sebebiyle açılan boşanma davasının kabulünün gerektiğine karar vermiştir.
Zina ispatı zor bir durumdur. Beraberce yatakta çekilmiş fotoğraflar, aynı odada kalındığını gösterir otel kayıtları, eşi yurtdışındayken, askerdeyken veya ceza evindeyken hamile kalma, eşi %100 kısır olduğu halde hamile kalma gibi hallerinde de mahkeme zinanın oluştuğuna hükmetmiştir.
Yine bu madde kapsamında bir zinadan söz edebilmek için zinanın iradi bir şekilde bilerek ve isteyerek yapılması gerekir. Yani iradi olmayan, uyuşturucu madde verilerek, bayıltılarak veya şiddet, korkutma gibi iradeyi sakatlayan bir nedenle zorla cinsel ilişkide bulunan eşe karşı bu madde kapsamında dava açılması mümkün değildir.
Zina sebebiyle açılan boşanma davaları usuli bir takım kurallar içerir. Zina Sebebiyle boşanma davası ancak davayı açan eşin zinayı öğrenmesinden başlayarak 6 ay ve her hâlükârda 5 yıl içinde açılmalıdır. Bu süre geçirilmişse Zina ispatlansa dahi hak düşürücü süre nedeniyle zina sebebiyle boşanma davası reddedilecektir. Fakat süresi geçse bile, boşanma davası hem zina nedeniyle hem de genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle birlikte açılmışsa bu durumda mahkeme zinayı evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet veren bir hadise olarak değerlendirerek karar verecektir.
Ayrıca zina sebebiyle boşanma davasının kabul edilebilmesi için, davayı açan eşin zina yapan eşi affetmemesi gereklidir. Davayı açan eşin zinayı öğrenmesinden sonra, eşler barışmışsa, müşterek hayatı yeniden tesis etmişse veya davayı açan eş davasından feragat etmişse artık Zina nedeniyle boşanma sebebine dayanamayacaktır.
Zina yapan eşe karşı hem zina sebebiyle hem de genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılabilecektir. Hem ispat açısından hem de Usuli açıdan zor bir dava türü olan Zina Sebebiyle boşanma davası ile birlikte evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açmak, bir emniyet sibobudur ve boşanma talebinin usuli bir detaya takılarak reddedilmesinin önüne geçebilmek amacıyla zina sebebiyle boşanma davaları ile birlikte terditli olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası da açmakta fayda vardır. Zina sebebiyle boşanma davası açarken genel sebeplere dayanılarak da bir boşanma talebinde bulunulmadıysa, zina kanıtlanamaz ise haklı birçok neden olsa dahi mahkeme kendiliğinden bu nedenlere dayanarak boşanmaya karar veremez. Görüldüğü gibi boşanma davaları son derece teknik konulardır, haklı nedenleriniz olsa dahi usulüne uygun açılmayan ya da takip edilmeyen bir davada hak kaybı yaşanması ihtimali oldukça yüksektir.
Zina sebebiyle açılmış boşanma davalarında velayetin zina yapan eşe verilmeyeceği yönünde yanlış bir inanış vardır. Müşterek çocuğun velayeti bu konudan bağımsız olarak çocuğun üstün yararı gözetilerek verilecek bir karardır. Zina yapmış olan eş, eşine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiş olsa dahi, iyi bir ebeveynse ve çocuğun üstün yararı bunu gerektiriyorsa müşterek çocuğun velayetini hiç kuşkusuz alabilir.
Zina sebebiyle boşanma davalarında Zinanın ispat edilmesi halinde talep edildiyse mahkeme manevi tazminata da hükmedecektir.
Peki boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü kalkar mı?
Yargıtay 2015 yılında vermiş olduğu kararla, genel bir hukuk kuralı olan “Her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir” kuralının boşanma davaları için de geçerli olduğu, buradan hareketle, sadakatsizlik de dahil, açılmış olan boşanma davasının ön inceleme aşamasından sonra gerçekleşen darp, hakaret vb. tüm olayların mevcut boşanma davasında hükme esas alınamayacağını belirtmiştir. Yani, açılmış olan boşanma davasının ön inceleme aşamasından sonraki olaylar, örneğin sadakatsizlik, mevcut davada kullanılamayacak, hükme esas alınamayacaktır. Fakat bu karar, kamuoyunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermiş, boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin artık özgür oldukları sadakat yükümlülüklerinin ortadan kalktığı şeklinde bir algı oluşturmuştur. Bu hatalı bir algıdır. Keza, eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü boşanma davasının kesinleşmesine kadar devam eder. Bu durumda eşiniz mevcut davada değil ama ikinci bir dava açarak bu davanın da mevcut dava ile birleştirilmesini talep ederek sadakatsizlik, darp, hakaret gibi dava açıldıktan sonra meydana gelen olayları da dava konusu yapabilir. Bu nedenle aman siz siz olun, dava açtım artık özgürüm istediğim kişi ile takılırım demeyin.
Zina sebebiyle boşanma davasına ilişkin Yargıtay kararları
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11815 Esas, 2018/2268 Karar sayılı ilamında;
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının; kendisine ait çiftliğin bulunduğu köyde lüks arabalarla ve değişik erkeklerle birlikte görüldüğü, yılbaşından bir süre sonra anılan çiftlikte erkeklerin de bulunduğu ortamda içki masası kurup piknik yaptığı, davalı kadının davacı ile evli olduğu dönemde eşi dışında başka erkeklerle, alkollü eğlence mekânlarına gittiği, davacı kadının “güven sarsıcı davranışlarının” bulunduğu, yine davalı kadının kendisine ait çiftlikte davadan 2-3 ay kadar öncesinde siyah bir araç içerisinde arka koltukta üst tarafı çıplak bir erkekle birlikte olurken görüldüğü, kadının bu davranışının ise “sadakat yükümlülüğünü ihlal” niteliğinde olduğu, bu nedenlerle davalı kadının kusurlu olduğu mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarından da anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır.”
Kararın tam metni için : tıklayınız.
Yargıtay yine bir kararında (Y.2.HD. 05.07.2005 ta. 5886-10621),
‘Zina isteğine dayalı dava kanıtlanmamıştır. Reddi gerekirken geçimsizliğe ve çekilmezliğe dayalı dava bulunmadığı halde boşanma kararı verilmesi doğru değildir.
Davacı münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. Maddesinde ifadesini bulan zina hukuki sebebine dayanarak boşanma isteminde bulunmuştur. Türk Medeni Kanununun 163 ve 166. Maddelerine dayalı bir dava yoktur. Toplanan delillerden davacı, davalının M.K. ile zina yaptığını ispatlayamamıştır. Zina sebebi ile açılan boşanma davasının reddi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulü doğru olmamıştır’
Kararın tam metni için :tıklayınız.
Davacı-karşı davalı erkek 04.09.2015 tarihinde evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) ve hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) hukuki sebeplerine dayalı boşanma davası açmış, davacı-karşı davalı erkek tarafından 31.05.2016 tarihinde dava tamamen ıslah edilerek zina (TMK m. 161) olmazsa evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuksal sebeplerine dayalı olarak boşanma talep edilmiş, mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüyle tarafların zina (TMK m. 161) hukuki sebebiyle boşanmalarına karar verilmiştir.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2018/4441 K. 2019/6576 T. 22.5.2019
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ıslah dilekçesi ile iddia edilen zina vakıasının yargılamanın devamı sırasında davacı-karşı davalı erkek tarafından açılan dava tarihinden sonra 04.12.2015 tarihinde gerçekleşen bir olaya ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup dava tarihinden sonra meydana gelen olaylar eldeki boşanma davasında taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu sebeple, davacı ıslah yoluyla, dayandığı vakıaları değiştirebilir veya davaya yeni vakıaları dahil edebilir ise de, boşanma davasının devamı sırasında işlendiği iddia olunan zina fiilinin veya başkaca bir kusurlu davranışın ıslah yoluyla olsa dahi eldeki boşanma davasında davalı-karşı davacı kadına kusur olarak yüklenmesi ve davanın bu sebeple kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Açıklanan sebeplerle, davacı-karşı davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
Kararın tam metni için: tıklayınız.
Türk Medeni Kanunumuzun 161. Maddesinde düzenlen Zina Sebebiyle boşanma davası, en çok dava açılan özel boşanma sebebidir. Bazı kaynaklarda bu maddede ifade edilen zina kavramı yerine aldatma kavramının kullanıldığını görmekteyiz. Bu doğru bir kullanım değildir. Hukukumuzda Zina ve Aldatma kavramları birbirinden farklı kavramlardır ve her aldatma bu maddede sözü edilen Zina kavramını ifade etmez. Zina kavramı eşlerden birinin karşı cinsten 3. Bir kişi ile cinsel ilişkiye girmesini ifade edilmektedir. Aldatma kavramı ise daha geniş bir kavramdır. Yani örneğin eşin cinsel ilişki olmaksızın 3. Bir kişi ile flörtleşmesi, mesajlaşması bu madde kapsamında zina olarak değerlendirilemezken, yine eşlerden birinin karşı cinsle değil de hemcinsiyle cinsel ilişki içinde olması da Yargıtay’a göre zina olarak değerlendirilmemektedir. İlk durumda, yani flörtleşme, mesajlaşma durumunda zinadan değil, TMK 185 de düzenlenen “sadakat yükümlülüğüne aykırılık” nedeniyle genel boşanma sebeplerine göre dava açılabilecekken, hemcinsiyle cinsel ilişki durumunda da birazdan açıklayacağımız, Türk Medeni kanunun 163. Maddesinde düzenlenen haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle boşanma davası açılabilecektir.
Ayrıca Yargıtay, cinsel ilişki henüz gerçekleşmemiş olsa bile, teşebbüs aşamasında kalan ve zina yapılacağına dair emareler teşkil eden olaylar karşısında da Zina sebebiyle açılmış boşanma davasının kabulünün gerektiğine karar vermiştir. Örneğin, bir evde yarı çıplak banyoya saklanmış bir erkekle yakalanan kadına karşı Zina sebebiyle açılan boşanma davasının kabulünün gerektiğine karar vermiştir.
Zina ispatı zor bir durumdur. Beraberce yatakta çekilmiş fotoğraflar, aynı odada kalındığını gösterir otel kayıtları, eşi yurtdışındayken, askerdeyken veya ceza evindeyken hamile kalma, eşi %100 kısır olduğu halde hamile kalma gibi hallerinde de mahkeme zinanın oluştuğuna hükmetmiştir.
Yine bu madde kapsamında bir zinadan söz edebilmek için zinanın iradi bir şekilde bilerek ve isteyerek yapılması gerekir. Yani iradi olmayan, uyuşturucu madde verilerek, bayıltılarak veya şiddet, korkutma gibi iradeyi sakatlayan bir nedenle zorla cinsel ilişkide bulunan eşe karşı bu madde kapsamında dava açılması mümkün değildir.
Zina sebebiyle açılan boşanma davaları usuli bir takım kurallar içerir. Zina Sebebiyle boşanma davası ancak davayı açan eşin zinayı öğrenmesinden başlayarak 6 ay ve her hâlükârda 5 yıl içinde açılmalıdır. Bu süre geçirilmişse Zina ispatlansa dahi hak düşürücü süre nedeniyle zina sebebiyle boşanma davası reddedilecektir. Fakat süresi geçse bile, boşanma davası hem zina nedeniyle hem de genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle birlikte açılmışsa bu durumda mahkeme zinayı evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet veren bir hadise olarak değerlendirerek karar verecektir.
Ayrıca zina sebebiyle boşanma davasının kabul edilebilmesi için, davayı açan eşin zina yapan eşi affetmemesi gereklidir. Davayı açan eşin zinayı öğrenmesinden sonra, eşler barışmışsa, müşterek hayatı yeniden tesis etmişse veya davayı açan eş davasından feragat etmişse artık Zina nedeniyle boşanma sebebine dayanamayacaktır.
Zina yapan eşe karşı hem zina sebebiyle hem de genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılabilecektir. Hem ispat açısından hem de Usuli açıdan zor bir dava türü olan Zina Sebebiyle boşanma davası ile birlikte evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açmak, bir emniyet sibobudur ve boşanma talebinin usuli bir detaya takılarak reddedilmesinin önüne geçebilmek amacıyla zina sebebiyle boşanma davaları ile birlikte terditli olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası da açmakta fayda vardır. Zina sebebiyle boşanma davası açarken genel sebeplere dayanılarak da bir boşanma talebinde bulunulmadıysa, zina kanıtlanamaz ise haklı birçok neden olsa dahi mahkeme kendiliğinden bu nedenlere dayanarak boşanmaya karar veremez. Görüldüğü gibi boşanma davaları son derece teknik konulardır, haklı nedenleriniz olsa dahi usulüne uygun açılmayan ya da takip edilmeyen bir davada hak kaybı yaşanması ihtimali oldukça yüksektir.
Zina sebebiyle açılmış boşanma davalarında velayetin zina yapan eşe verilmeyeceği yönünde yanlış bir inanış vardır. Müşterek çocuğun velayeti bu konudan bağımsız olarak çocuğun üstün yararı gözetilerek verilecek bir karardır. Zina yapmış olan eş, eşine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiş olsa dahi, iyi bir ebeveynse ve çocuğun üstün yararı bunu gerektiriyorsa müşterek çocuğun velayetini hiç kuşkusuz alabilir.
Zina sebebiyle boşanma davalarında Zinanın ispat edilmesi halinde talep edildiyse mahkeme manevi tazminata da hükmedecektir.
Peki boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü kalkar mı?
Yargıtay 2015 yılında vermiş olduğu kararla, genel bir hukuk kuralı olan “Her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir” kuralının boşanma davaları için de geçerli olduğu, buradan hareketle, sadakatsizlik de dahil, açılmış olan boşanma davasının ön inceleme aşamasından sonra gerçekleşen darp, hakaret vb. tüm olayların mevcut boşanma davasında hükme esas alınamayacağını belirtmiştir. Yani, açılmış olan boşanma davasının ön inceleme aşamasından sonraki olaylar, örneğin sadakatsizlik, mevcut davada kullanılamayacak, hükme esas alınamayacaktır. Fakat bu karar, kamuoyunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermiş, boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin artık özgür oldukları sadakat yükümlülüklerinin ortadan kalktığı şeklinde bir algı oluşturmuştur. Bu hatalı bir algıdır. Keza, eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü boşanma davasının kesinleşmesine kadar devam eder. Bu durumda eşiniz mevcut davada değil ama ikinci bir dava açarak bu davanın da mevcut dava ile birleştirilmesini talep ederek sadakatsizlik, darp, hakaret gibi dava açıldıktan sonra meydana gelen olayları da dava konusu yapabilir. Bu nedenle aman siz siz olun, dava açtım artık özgürüm istediğim kişi ile takılırım demeyin.
Zina sebebiyle boşanma davasına ilişkin Yargıtay kararları
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11815 Esas, 2018/2268 Karar sayılı ilamında;
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının; kendisine ait çiftliğin bulunduğu köyde lüks arabalarla ve değişik erkeklerle birlikte görüldüğü, yılbaşından bir süre sonra anılan çiftlikte erkeklerin de bulunduğu ortamda içki masası kurup piknik yaptığı, davalı kadının davacı ile evli olduğu dönemde eşi dışında başka erkeklerle, alkollü eğlence mekânlarına gittiği, davacı kadının “güven sarsıcı davranışlarının” bulunduğu, yine davalı kadının kendisine ait çiftlikte davadan 2-3 ay kadar öncesinde siyah bir araç içerisinde arka koltukta üst tarafı çıplak bir erkekle birlikte olurken görüldüğü, kadının bu davranışının ise “sadakat yükümlülüğünü ihlal” niteliğinde olduğu, bu nedenlerle davalı kadının kusurlu olduğu mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarından da anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır.”
Kararın tam metni için : tıklayınız.
Yargıtay yine bir kararında (Y.2.HD. 05.07.2005 ta. 5886-10621),
‘Zina isteğine dayalı dava kanıtlanmamıştır. Reddi gerekirken geçimsizliğe ve çekilmezliğe dayalı dava bulunmadığı halde boşanma kararı verilmesi doğru değildir.
Davacı münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. Maddesinde ifadesini bulan zina hukuki sebebine dayanarak boşanma isteminde bulunmuştur. Türk Medeni Kanununun 163 ve 166. Maddelerine dayalı bir dava yoktur. Toplanan delillerden davacı, davalının M.K. ile zina yaptığını ispatlayamamıştır. Zina sebebi ile açılan boşanma davasının reddi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulü doğru olmamıştır’
Kararın tam metni için :tıklayınız.
Davacı-karşı davalı erkek 04.09.2015 tarihinde evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) ve hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) hukuki sebeplerine dayalı boşanma davası açmış, davacı-karşı davalı erkek tarafından 31.05.2016 tarihinde dava tamamen ıslah edilerek zina (TMK m. 161) olmazsa evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuksal sebeplerine dayalı olarak boşanma talep edilmiş, mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüyle tarafların zina (TMK m. 161) hukuki sebebiyle boşanmalarına karar verilmiştir.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2018/4441 K. 2019/6576 T. 22.5.2019
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ıslah dilekçesi ile iddia edilen zina vakıasının yargılamanın devamı sırasında davacı-karşı davalı erkek tarafından açılan dava tarihinden sonra 04.12.2015 tarihinde gerçekleşen bir olaya ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup dava tarihinden sonra meydana gelen olaylar eldeki boşanma davasında taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu sebeple, davacı ıslah yoluyla, dayandığı vakıaları değiştirebilir veya davaya yeni vakıaları dahil edebilir ise de, boşanma davasının devamı sırasında işlendiği iddia olunan zina fiilinin veya başkaca bir kusurlu davranışın ıslah yoluyla olsa dahi eldeki boşanma davasında davalı-karşı davacı kadına kusur olarak yüklenmesi ve davanın bu sebeple kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Açıklanan sebeplerle, davacı-karşı davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
Kararın tam metni için: tıklayınız.