Bugün tüm dünyada ve Türkiye’de çeşitli etkinlikler ile 8 Martta kutlanan Emekçi Kadınlar günü 8 mart 1857 yılında ABD’nin New York şehrinde 40.000 kadının daha iyi çalıma şartlarını istemesi ve elde edememesi ardından yaptıkları grev ile başlamıştır. Grev esnasında kadınları fabrikaya kilitleyip bariyerlerin ardına geçmelerine izin vermeyerek müdahale eden polislerin bu müdahalesinden sonra fabrikada çıkan yangından ötürü 120 kadın hakları için savaşır iken can vermiştir. Çeşitli ülkeler 8 Mart tarihini kadınlar günü olarak uzun yıllar boyunca kutlansa da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti ve bu tarihten itibaren de Türkiye’de kadın hakları her bu tarihte kutlanmaya başlamıştır.
Türkiye de kadın hakları bu tarihten itibaren kutlanmaya başlansa da kadınların hakları açısından kaydedilen ilerlemeler daha ileri tarihlere tekabül etmektedir. 1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun, hem 17 Ekim 2001 hem de 1 Ocak 2002 tarihinde TBMM’de kabul edilen Anayasada aile içinde kadın-erkek eşitliğini güçlendirmek adına atılan adımlardan olup daha sonra 18 Mayıs 2005 tarihinde kadınları ve haklarını korumak adına “Meclis Araştırma Komisyonu’’ kurulmasına karar verilmiştir. BM Genel Kurulu Üçüncü Komitesi’nde 28 Ekim 2004 tarihinde Türkiye ulusal anlamda da kadın haklarının korunmasına ilişkin “Namus adına kadınlara yönelik işlenen suçların önlenmesi doğrultusunda çalışmak (Working towards the Elimination of Crimes Committed in the Name of Honor) başlıklı BM karar tasarısını kabul etmiştir. Kurulan komisyonlar ve kabul edilen tasarılardan sonrada Türkiye kadınları korumak ve daha eşit bir yaşam biçimi sağlamak adına anayasal düzenleme ve iyileştirmeler de yapmıştır. 1 Ağustos 2014 tarihinde ise şu anda da yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" ni 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzalatan 13 ülkeden birisi olarak imzalamıştır. Böylelikle kadın hakları geçmişten günümüze gelişerek ve kadınların ihtiyaçları gözetilerek genişletilmişse de hiçbir zaman kapsamlı bir koruma ve iyileşme sağlanamamıştır.
Tüm dünya ile beraber kutladığımız 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ise geçen yıl ve bu yıl daha farklı yaşanmaktadır ve herkes için zor geçen pandemi dönemini kadınlar daha acı deneyimlemektedir. 11 Mart 2020 tarihi tüm Dünyada ve Türkiye Covid-19 virüsü nedeni ile pandemi olarak ilan edilmiş olup ve bu çerçevede çeşitli önlemler alınmıştır. Ancak virüsün yayılmaması adına alınan sokağa çıkma kısıtlamaları kadın hakları ihlalleri ile beraberinde kadına ve çocuğa karşı yapılan şiddet vakalarında önemli derece artış meydana getirmiştir. Dünyada ve Türkiye’de bu salgına karşı alınan sağlık önlemlerinden birisi olan sokağa çıkma yasağı kadınların ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddet ile karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. Bu yasak ile beraber şiddet uygulayan partnerleri ile aynı evde kalmaya zorlanmış olan kadınlar sürekli tehdit altında kalmaktadır. Pandemi kaynaklı yaşanan belirsizlik hali ve ekonomik sorunlar nedeniyle işini kaybeden erkeklerin, eşlerine ya da partnerlerine şiddet uygulama oranlarında artış olduğu tüm dünya ile beraber Türkiye nezdinde de gözlemlenmektedir. Evde en yakınları tarafından şiddete maruz kalan kadın ve çocukların alınan önlemler nedeniyle koruma talep etmek adına başvuracakları kolluk ve yargı mercilerine ulaşmaları oldukça zorlaşmış olup neredeyse imkansız hale gelmiştir. Sosyal ve ekonomik anlamda çaresiz kalan kadınlar mercilere ulaşabilseler bile, Hakim ve Savcılar Kurulu 30 Mart tarihinde, 6284 sayılı yasayı ‘esnek’ uygulama kararı doğrultusunda yasanın sağladığı ‘kısmi koruma’ hakkından yararlanamamaktadırlar.
Sivil toplum örgütleri ve Bakanlık sitelerinde alınan bilgilere göre kadın cinayetleri Türkiye'de, 2000'li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuştur, 2020 yılında ise 300 kadın, kadın cinayeti nedeni ile hayatını kaybetmiş olup bunların 171 tanesi şüpheli ölüm olarak kayıt altına alınmıştır. Henüz 2021 yılının mart ayında olsak da bu tarihe kadar da 51 kadınımız babaları, eşleri ve hiç beklemedikleri en yakınları tarafından cinayete kurban gitmiştir. Geçmiş yıllar ile kıyaslandığında Anadolu Ajansı'nın İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden edindiği verilere göre ise İstanbul'da ev içi şiddet yalnızca 2020 Mart ayında %38,2 artış göstermiştir. Dünya’da da bu veriler çok farklı olmayıp Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) istenmeyen hamileliklerin, çocuk yaşta evlilik oranlarının beklenmedik şekilde yükseldiğini bildirmektedir. UNFPA Genel Direktörü Natalia Kanem kadına ve çocuğa yönelik ev içi şiddetin tüm dünya genelinde artışta olduğunu ve en az 30 milyon kadının bu tehlike ile karşı karşıya olduğunu da iletmiştir.
Pandemi nedeni ile evde fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınlar aynı zamanda ekonomik anlamda da şiddet ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Dünya genelinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki salgın yüzünden yaşanan ekonomik krizde iş yerlerinde çıkarılan ilk grup çalışanların kadınlardır ve kadınlar erkeklere göre daha fazla maddi anlamda zorlanmaktadır. DİSK-AR’ın araştırma sonuçlarına göre geniş tanımlı kadın işsizlik oranını bu dönemde Türkiye’de yüzde 56.4’e yükselmiş iken kadın istihdam oranı 11.9 puan gerileme göstermiş bulunmaktadır. Ekonomik anlamda özgürlüklerini kaybeden kadınlar böylelikle eve kapanmaya mahkum edilmiş; evde bulunan hasta ve çocukların bakım yükümlülükleri ile sorumlu hale gelmiştir ayrıca ev işlerine harcanan zamanları da öncesine göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Dünya genelinde de durumlar farklı olamayıp kadınların işsizlik oranı yükselişte olup yapılan araştırmalar 2021’ın sonuna kadar 47 milyon kadının işsiz kalacağını ve maddi anlamda zorluk ile karşılaşacağını öngörülmektedir.
Peki kadınların yaşadıkları fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete karşı neler yapılmaktadır ve yapılabilir?
Avrupa Konseyi’nde tarafımızca imzalanan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin tam anlamıyla uygulanması sağlanmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir.
Bu sözleşme kapsamında;
MADDE 6 – (1) Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere delil veya belge aranmaksızın mülkî amir tarafından ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlilerinin başvurusu üzerine ya da resen karar verilebilir.
MADDE 7 – (1) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlerde; barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde ise mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde güvenli nakli sağlanıncaya kadar geçici olarak barındırılır.
MADDE 8 – (1) Korunan kişi hakkında Kanunun 17 nci maddesi uyarınca geçici maddi yardım yapılır.
MADDE 10 – (1) Mülkî amir veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri tarafından, olayın niteliği, şikâyet ve ihbar göz önünde bulundurularak şiddet mağdurunun hayati tehlikesinin bulunması halinde ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alma tedbiri verilir.
MADDE 16 – (1) Kimlik ve diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi tedbiri, hâkim tarafından, korunan kişinin hayati tehlikesinin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde, ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayanılarak Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre verilen tedbir kararıdır.
MADDE 19 – (1) Hâkim tarafından şiddet uygulayanın, korunan kişi ile birlikte oturdukları müşterek konuttan uzaklaştırılarak, konutun korunan kişiye tahsis edilmesine ilişkin karar verilebilir.
MADDE 20 – (1) Hâkim tarafından, şiddet uygulayanın korunan kişiye, konuta, okula, işyerine ve korunan kişinin bulunabileceği sair yerlere yaklaşmamasına ilişkin karar verilebilir.
İstanbul Sözleşmesi ile kadınların şiddetin her türlüsü ile karşı karşıya olması halinde delil ve belgenin varlığı mevcut olmasa da yukarıda sayılı tedbirlerden yararlanmalarına ve tehlikeden zarar görmeden korunmaları amaçlanmaktadır.
Sözleşmenin bütüne bakıldığı zamanda yalnızca kadının şiddetten korunması değil en başta bu şiddetin oluşmaması adına önleyici önlemler, maddi imkanlar, koruma tedbirleri, çocuklar adına iyileştirici ortamların oluşturulması amaçlanmıştır. Ayrıca önemle belirtmek gerekmektedir ki bu sözleşme ve kadınların diğer anayasal haklarının uygulanması adına yargı organlarına büyük bir iş düşmektedir. Ülkemizin yarayan hukuki yarası olan kadın hakları ihlalleri ancak yayımlanan hükümlerinin hızlı ve efektif bir şekilde uygulanması ile bir fayda gösterecektir. Alınabilecek diğer önlemler ise;
Son olarak söylemek gerekir ise pandemi döneminde daha da artan kadına şiddet ve kadın hakları ihlallerini durdurmanın tek ve yegane yolu yasaların uygulanması ve halkın bu konuda bilinçlenmesidir.
Yazar : Huriye COŞAN / Avukat
Bugün tüm dünyada ve Türkiye’de çeşitli etkinlikler ile 8 Martta kutlanan Emekçi Kadınlar günü 8 mart 1857 yılında ABD’nin New York şehrinde 40.000 kadının daha iyi çalıma şartlarını istemesi ve elde edememesi ardından yaptıkları grev ile başlamıştır. Grev esnasında kadınları fabrikaya kilitleyip bariyerlerin ardına geçmelerine izin vermeyerek müdahale eden polislerin bu müdahalesinden sonra fabrikada çıkan yangından ötürü 120 kadın hakları için savaşır iken can vermiştir. Çeşitli ülkeler 8 Mart tarihini kadınlar günü olarak uzun yıllar boyunca kutlansa da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti ve bu tarihten itibaren de Türkiye’de kadın hakları her bu tarihte kutlanmaya başlamıştır.
Türkiye de kadın hakları bu tarihten itibaren kutlanmaya başlansa da kadınların hakları açısından kaydedilen ilerlemeler daha ileri tarihlere tekabül etmektedir. 1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun, hem 17 Ekim 2001 hem de 1 Ocak 2002 tarihinde TBMM’de kabul edilen Anayasada aile içinde kadın-erkek eşitliğini güçlendirmek adına atılan adımlardan olup daha sonra 18 Mayıs 2005 tarihinde kadınları ve haklarını korumak adına “Meclis Araştırma Komisyonu’’ kurulmasına karar verilmiştir. BM Genel Kurulu Üçüncü Komitesi’nde 28 Ekim 2004 tarihinde Türkiye ulusal anlamda da kadın haklarının korunmasına ilişkin “Namus adına kadınlara yönelik işlenen suçların önlenmesi doğrultusunda çalışmak (Working towards the Elimination of Crimes Committed in the Name of Honor) başlıklı BM karar tasarısını kabul etmiştir. Kurulan komisyonlar ve kabul edilen tasarılardan sonrada Türkiye kadınları korumak ve daha eşit bir yaşam biçimi sağlamak adına anayasal düzenleme ve iyileştirmeler de yapmıştır. 1 Ağustos 2014 tarihinde ise şu anda da yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" ni 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzalatan 13 ülkeden birisi olarak imzalamıştır. Böylelikle kadın hakları geçmişten günümüze gelişerek ve kadınların ihtiyaçları gözetilerek genişletilmişse de hiçbir zaman kapsamlı bir koruma ve iyileşme sağlanamamıştır.
Tüm dünya ile beraber kutladığımız 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ise geçen yıl ve bu yıl daha farklı yaşanmaktadır ve herkes için zor geçen pandemi dönemini kadınlar daha acı deneyimlemektedir. 11 Mart 2020 tarihi tüm Dünyada ve Türkiye Covid-19 virüsü nedeni ile pandemi olarak ilan edilmiş olup ve bu çerçevede çeşitli önlemler alınmıştır. Ancak virüsün yayılmaması adına alınan sokağa çıkma kısıtlamaları kadın hakları ihlalleri ile beraberinde kadına ve çocuğa karşı yapılan şiddet vakalarında önemli derece artış meydana getirmiştir. Dünyada ve Türkiye’de bu salgına karşı alınan sağlık önlemlerinden birisi olan sokağa çıkma yasağı kadınların ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddet ile karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. Bu yasak ile beraber şiddet uygulayan partnerleri ile aynı evde kalmaya zorlanmış olan kadınlar sürekli tehdit altında kalmaktadır. Pandemi kaynaklı yaşanan belirsizlik hali ve ekonomik sorunlar nedeniyle işini kaybeden erkeklerin, eşlerine ya da partnerlerine şiddet uygulama oranlarında artış olduğu tüm dünya ile beraber Türkiye nezdinde de gözlemlenmektedir. Evde en yakınları tarafından şiddete maruz kalan kadın ve çocukların alınan önlemler nedeniyle koruma talep etmek adına başvuracakları kolluk ve yargı mercilerine ulaşmaları oldukça zorlaşmış olup neredeyse imkansız hale gelmiştir. Sosyal ve ekonomik anlamda çaresiz kalan kadınlar mercilere ulaşabilseler bile, Hakim ve Savcılar Kurulu 30 Mart tarihinde, 6284 sayılı yasayı ‘esnek’ uygulama kararı doğrultusunda yasanın sağladığı ‘kısmi koruma’ hakkından yararlanamamaktadırlar.
Sivil toplum örgütleri ve Bakanlık sitelerinde alınan bilgilere göre kadın cinayetleri Türkiye'de, 2000'li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuştur, 2020 yılında ise 300 kadın, kadın cinayeti nedeni ile hayatını kaybetmiş olup bunların 171 tanesi şüpheli ölüm olarak kayıt altına alınmıştır. Henüz 2021 yılının mart ayında olsak da bu tarihe kadar da 51 kadınımız babaları, eşleri ve hiç beklemedikleri en yakınları tarafından cinayete kurban gitmiştir. Geçmiş yıllar ile kıyaslandığında Anadolu Ajansı'nın İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden edindiği verilere göre ise İstanbul'da ev içi şiddet yalnızca 2020 Mart ayında %38,2 artış göstermiştir. Dünya’da da bu veriler çok farklı olmayıp Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) istenmeyen hamileliklerin, çocuk yaşta evlilik oranlarının beklenmedik şekilde yükseldiğini bildirmektedir. UNFPA Genel Direktörü Natalia Kanem kadına ve çocuğa yönelik ev içi şiddetin tüm dünya genelinde artışta olduğunu ve en az 30 milyon kadının bu tehlike ile karşı karşıya olduğunu da iletmiştir.
Pandemi nedeni ile evde fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınlar aynı zamanda ekonomik anlamda da şiddet ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Dünya genelinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki salgın yüzünden yaşanan ekonomik krizde iş yerlerinde çıkarılan ilk grup çalışanların kadınlardır ve kadınlar erkeklere göre daha fazla maddi anlamda zorlanmaktadır. DİSK-AR’ın araştırma sonuçlarına göre geniş tanımlı kadın işsizlik oranını bu dönemde Türkiye’de yüzde 56.4’e yükselmiş iken kadın istihdam oranı 11.9 puan gerileme göstermiş bulunmaktadır. Ekonomik anlamda özgürlüklerini kaybeden kadınlar böylelikle eve kapanmaya mahkum edilmiş; evde bulunan hasta ve çocukların bakım yükümlülükleri ile sorumlu hale gelmiştir ayrıca ev işlerine harcanan zamanları da öncesine göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Dünya genelinde de durumlar farklı olamayıp kadınların işsizlik oranı yükselişte olup yapılan araştırmalar 2021’ın sonuna kadar 47 milyon kadının işsiz kalacağını ve maddi anlamda zorluk ile karşılaşacağını öngörülmektedir.
Peki kadınların yaşadıkları fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete karşı neler yapılmaktadır ve yapılabilir?
Avrupa Konseyi’nde tarafımızca imzalanan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin tam anlamıyla uygulanması sağlanmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir.
Bu sözleşme kapsamında;
MADDE 6 – (1) Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere delil veya belge aranmaksızın mülkî amir tarafından ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlilerinin başvurusu üzerine ya da resen karar verilebilir.
MADDE 7 – (1) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlerde; barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde ise mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde güvenli nakli sağlanıncaya kadar geçici olarak barındırılır.
MADDE 8 – (1) Korunan kişi hakkında Kanunun 17 nci maddesi uyarınca geçici maddi yardım yapılır.
MADDE 10 – (1) Mülkî amir veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri tarafından, olayın niteliği, şikâyet ve ihbar göz önünde bulundurularak şiddet mağdurunun hayati tehlikesinin bulunması halinde ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alma tedbiri verilir.
MADDE 16 – (1) Kimlik ve diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi tedbiri, hâkim tarafından, korunan kişinin hayati tehlikesinin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde, ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayanılarak Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre verilen tedbir kararıdır.
MADDE 19 – (1) Hâkim tarafından şiddet uygulayanın, korunan kişi ile birlikte oturdukları müşterek konuttan uzaklaştırılarak, konutun korunan kişiye tahsis edilmesine ilişkin karar verilebilir.
MADDE 20 – (1) Hâkim tarafından, şiddet uygulayanın korunan kişiye, konuta, okula, işyerine ve korunan kişinin bulunabileceği sair yerlere yaklaşmamasına ilişkin karar verilebilir.
İstanbul Sözleşmesi ile kadınların şiddetin her türlüsü ile karşı karşıya olması halinde delil ve belgenin varlığı mevcut olmasa da yukarıda sayılı tedbirlerden yararlanmalarına ve tehlikeden zarar görmeden korunmaları amaçlanmaktadır.
Sözleşmenin bütüne bakıldığı zamanda yalnızca kadının şiddetten korunması değil en başta bu şiddetin oluşmaması adına önleyici önlemler, maddi imkanlar, koruma tedbirleri, çocuklar adına iyileştirici ortamların oluşturulması amaçlanmıştır. Ayrıca önemle belirtmek gerekmektedir ki bu sözleşme ve kadınların diğer anayasal haklarının uygulanması adına yargı organlarına büyük bir iş düşmektedir. Ülkemizin yarayan hukuki yarası olan kadın hakları ihlalleri ancak yayımlanan hükümlerinin hızlı ve efektif bir şekilde uygulanması ile bir fayda gösterecektir. Alınabilecek diğer önlemler ise;
Son olarak söylemek gerekir ise pandemi döneminde daha da artan kadına şiddet ve kadın hakları ihlallerini durdurmanın tek ve yegane yolu yasaların uygulanması ve halkın bu konuda bilinçlenmesidir.
Yazar : Huriye COŞAN / Avukat