KEFALET SÖZLEŞMESİ
Universal Hukuk Logo
Logo



Av. Huriye COŞAN 4 Apr, 2025 universal

KEFALET SÖZLEŞMESİ


I. GİRİŞ

818 sayılı eski Türk Borçlar Kanunu’nda yer bulan akabinde günümüzde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. Maddesinde “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” hükmü ile düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesi, borçlunun, borcunu ifa edememesi ihtimaline karşı alacaklıyı güvenceye olan hukuki kurumdur. Geçerli kefalet sözleşmesi ile kefil, alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlenmektedir.

Kefalet Sözleşmesinin önemi ve hukuktaki yeri hem şahsi hem de ticari işlerde tarafların edimlerini yerine getirmesi adına motivasyon olup bahse konu edimlerin yerine getirilmemesi halinde ticari ilişkinin aksamaması için üçüncü bir kimse olan kefilin varlığı ile de güvence altına alınmak istemesi ile önem kazanmaktadır.

Kefalet sözleşmesi asıl borcu içerir sözleşmeden harici olarak alacaklı ile kefil arasında tanzim edilmekte ise uygulama asıl borcu içerir sözleşme içerisinde yer alan hükümler ile de varlığını sürdürmektedir. Bu yazımız ile Kefalet Sözleşmelerinin geçerlilik şartları, tarafları, türleri, sorumluluk kapsamı ve sona erme halleri incelenecektir.

II. KEFALET SÖZLEŞMESİ

Kefalet ve kefalet sözleşmesi, mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “Kefalet, bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt eder” şeklinde düzenlenmiş, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde ise “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” şeklinde düzenleme bulmuştur. Kanun uyarınca kefil, borçlu tarafın borcunu yerine getirmediği durumlarda alacaklıya karşı kişisel olarak sorumluluk üstlenir. Bu sözleşme uygulamada, alacaklıya güvence sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.[1]

Her ne kadar “Kefalet Sözleşmesi” adı ile tarafların, asıl borca ilişkin olan sözleşmeden ayrı ve harici bir sözleşme ikamesi zorunluymuş gibi anlaşılmakta ise de kefalet sözleşmesi, ayrı bir sözleşme olarak kurulabileceği gibi, aşağıda yer alan geçerlilik şartlarını sağladığı müddetçe asıl hukuki işleme yönelik sözleşmenin içinde kefalet hükümlerine yer verilerek de kurulabilmektedir.

III. GEÇERLİLİK ŞARTLARI

Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi ve hukuken hüküm doğurabilmesi için şartlar, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. madde ve devamında yer almaktadır.

1. Geçerli Bir Asıl Borcun Varlığı

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. Maddesi “Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. ….”  hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği için asıl bir borcun varlığı esastır. Kefalet, asıl borcu güvence altına alan fer’i nitelikte bir borç olup hukuki olarak asıl borcun varlığı kefaletin geçerliliği için temel bir şarttır. Kefalet borcu, asıl borcun geçerliliğine ve devamına bağlı olarak varlığını sürdürür. Bir diğer deyişle asıl borcun sona ermesi durumunda kefalet borcu da sona ermekte olup bu bağlamda kefalet, asıl borcun korunması ve garanti altına alınması amacıyla kullanılır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. maddesi devamında yer alan “...Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur……” şeklindeki hüküm, geçerli bir asıl borcun varlığının aranmadığı iki istisnaya dikkat çekmektedir.

İstisnalardan ilki asıl borcun, yanılma veyahut ehliyetsizlik şeklindeki irade bozuklukları nedeni ile geçersiz olması halindedir. Eğer ki kefil, kefalet sözleşmesini asıl borcun yanılma veyahut ehliyetsizlik şeklindeki irade bozuklukları nedeni ile geçersiz olduğunu biliyor ve buna rağmen bilerek ve isteyerek tanzim ediyor ise her ne kadar asıl borç yukarıda sayılı neden ile geçersiz ise de kefil bakımından geçerli sayılacaktır. Bir diğer deyişle kefil, geçersizlik sebebini bilmesine rağmen alacaklı yana güvence vermiş olduğundan bahisle sorumlu sıfatına haiz olacaktır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. maddesi devamında yer alan ‘’...aynı kural borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır…’’ hükmü uyarınca her ne kadar kefilin, borcun zamanaşımına uğramış olması nedeni ile zamanaşımı defi öne sürebilme hakkı bulunmakta ise de kefalet sözleşmesinin tanzimi esnasında zamanaşımını bilmesi halinde bu defii ileri süremeyecektir. Ancak pek tabi bu hususun kefil tarafından sözleşmenin ifası sırasında bilindiğinin ispat yükümlülüğü alacaklı yana aittir.

2. Kefil Olma Ehliyeti

Kefalet Sözleşmelerinde asıl kural kefilin tam ehliyetli olması halinde kefalet sözleşmesinin tarafı olabilmesidir.[2] Tam ehliyet sahibi, fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip, ayırt etme gücü olan, ergin ve kısıtlı olmayan bütün gerçek kişileri ifade etmektedir.[3]

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 449 Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır” hükmü uyarınca tam ehliyetsizler kefalet sözleşmesine kefil sıfatı ile taraf olamamaktadırlar. Sınırlı ehliyetsiz kişiler olan ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar; hiçbir surette kefalet sözleşmesi tanzim edememektedir. Aksi durumda kurulmuş olan kefalet sözleşmesi geçersiz sayılmaktadır.[4] Sınırlı ehliyetli kişiler ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 429/1 gereğince yasal danışmanın izni ile kefalet sözleşmesi yapabilmektedir. 

Kefilin evli olması halinde ise eşinin rızasının alınması kefalet sözleşmelerinin bir diğer geçerlilik şartı olarak yer almaktadır.[5] 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 584/1 “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmü uyarınca eşin rızasının yazılı olarak ve de sözleşmenin kurulmasından önce veyahut en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması zorunludur. Bu doğrultuda da kefalet sözleşmesinin tanziminden sonra eşten alınacak yazılı rıza, kefalet sözleşmesini geçerli hale getirmemektedir.

Kefalet sözleşmesinde eşin rızasının aranmadığı istisnai hüküm ise 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/2. maddesinde “…Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez…” şeklinde olup söz konusu bu hüküm, kefalet sözleşmesinin tanzimi esnasında değil, sözleşmede değişiklik yapılması halinde eşin rızası hususuna dikkat çekmektedir. İlgili kanundan da görüldüğü üzere kefilin sorumluluğunu artırmayan, kefalet türünü değiştirmeyen veya kefilin haklarını önemli ölçüde azaltmayan sözleşmedeki değişiklik hallerinde eşin yeniden rızasına başvurulmamaktadır.

3. Sözleşmenin Yazılı Şekilde Yapılması

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. Maddesinde düzenlenen “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin bir diğer geçerlilik şartı sözleşmenin yazılı olarak yapılmasıdır. Yazılı olması şartı ile beraber sözleşme, noterde veyahut taraflar arasında adi yazılı şekilde yapılabilmektedir.[6] Ayrıca kefilin sorumlu olacağı azami miktar, kefalet tarihi, kefalet türü ve müteselsil ise bu hususu belirtir ifadenin kefilin el yazısı ile yazılması zorunludur. Sayılı şekil şartları geçerlilik şartlarını sağlamayan kefalet sözleşmeleri hüküm doğurmamakta olup tarafların ilgili hususlara karşı öne sürebilecekleri herhangi bir def’i de bulunmamaktadır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583/2. maddesinde düzenlenen “Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin yanı sıra kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583/3. maddesinde düzenlenen “Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerin geçerli olabilmesi için de kefalet için öngörülen ilk şekil şartlarının sağlanması zorunludur.

IV. KEFALET SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI

Niteliği bakımından bir borç sözleşmesi olan kefalet sözleşmesinin tarafları, kefil ve asıl borç ilişkisinin alacaklısıdır.[7]

Asıl borç ilişkisindeki borçlu, kefalet sözleşmenin tarafı değildir. Bu doğrultuda kefalet sözleşmesinin kurulması için borçludan rıza alınmasına gerek bulunmamaktadır. Asıl borçlu ile kefilin arasındaki ilişki veyahut borcun ödenmesi halindeki rücu hususları ise kefalet sözleşmesinin esasları ile geçerliliğini etkilememektedir.

V. KEFALET SÖZLEŞMESİ TÜRLERİ

Kefalet türleri; adi kefalet, müteselsil kefalet, kefile kefil kefalet, toplu kefalet ve rücua kefalet olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 585. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmelerinin sınıflandırılmasındaki temel kriter, alacaklının kefili takip ederken öncelikle asıl borçluya başvurma zorunluluğunun olup olmaması hususudur.

1. Adi Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 585. maddesinde "(1) Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hallerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir: Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması; borçlu aleyhine Türkiye'de takibatın imkânsız hale gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi; borçlunun iflasına karar verilmesi, borçluya konkordato mehili verilmiş olması. (2) Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehili verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz" hükmü ile adi kefalet sözleşmesi düzenlenmiştir. 

Kefilin müteselsil olarak borç altına girdiğinin açıkça belirtilmediği veya kanunlarda müteselsil kefaletin kabul edilmediği veya bu konuda tereddüt bulunduğu durumlarda, bir diğer deyişle yalnızca kefil olma beyanında bulunulduğunda, adi kefaletin varlığından bahsedilir. Adi kefalet, alacağın tahsili için öncelikle asıl borçluya ve rehin konusuna başvurulması gereken ve bu nedenle kefilin borçluyla birlikte müteselsil sorumluluk altına girmediği kefalet türü olarak tanımlanabilmektedir.[8]

2. Müteselsil Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586.  maddesinde “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir” hükmü ile müteselsil kefalet sözleşmesi düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca kefil, kefalet sözleşmesinde kefaletinin müteselsil kefalet olduğunu belirtilmişse veya bu anlamı taşıyan başka bir ifade kullanılmışsa, müteselsil kefalet söz konusu olacaktır.

Müteselsil kefaleti adi kefaletten ayıran başlıca fark alacaklının borcun ödenmemesi halinde öncelikle borçluya başvurmak zorunda olmamasıdır.[9] Müteselsil kefalet sözleşmesinin varlığı halinde alacaklı, borcun ödenmemesi halinde dilerse asıl borçlunun yerine müteselsil kefili takip edebilir veyahut asıl borçlu ile müteselsil kefili birlikte takip edebilir.[10]

3. Kefile Kefil ve Rücua Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 588. maddesinde “Alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, kefil ile birlikte, adi kefil gibi sorumludur. Rücua kefil, kefilin borçludan rücu alacağı için güvence veren kefildir.” hükmü uyarınca kefile kefil, alacaklıya karşı asıl kefilin borcuna kefalet verilmesi halidir. Kefile kefil ile asıl kefil arasındaki sorumluluk, asıl kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişki gibidir.[11] Alacaklı, ilk olarak asıl kefile başvurmak zorundadır.[12]

Rücua kefalet sözleşmesi, asıl borcun kefili ile rücua kefil arasında düzenlenir. Dolayısıyla, iç ilişkilerinde asıl kefil alacaklı pozisyonuna, rücua kefil ise asıl kefil konumuna gelir. Rücua kefil, asıl kefilin borcu ödemesine rağmen asıl borçludan alacağını tahsil edememesi durumunda bu alacağı ödeyecek olan kişidir.[13]

VI. KEFİLİN SORUMLULUĞU VE KAPSAMI

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 589. maddesinde “Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur” kefilin kefalet sözleşmesi kapsamındaki sorumluluğu belirtmiş olduğu azami miktar ile sınırlı olduğu düzenlenmiştir.

Kefil pek tabi sözleşmede belirtilmiş azami sınırı aşmamak kaydıyla, asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçlarından;  alacaklının kefile borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masraflarından; gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflardan; işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizlerinden sorumludur. 

Kefil ile alacaklı arasında asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesi halinde meydana gelecek zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin yapılan anlaşmalar ise kesin olarak hükümsüz sayılmaktadır. Keza bu anlaşma kendi özelinde emredici kurala aykırılık teşkil etmektedir.

Kefil, asıl borçlunun temerrüdünden kaynaklanan yasal sonuçlardan kefalet limitiyle sınırlı olarak sorumlu olmasına rağmen, kendi temerrüdünden kaynaklanan hukuki sonuçlardan ise kefalet limitiyle sınırlı olmaksızın sorumludur.[14]

VII. KEFALET SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinde “Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur” şeklinde düzenlendiği üzere kefalet sözleşmesi kapsamında kefilin sorumluluğu, asıl borca bağlı bir borç olduğundan bahisle asıl borcun herhangi bir sebep ile sona ermesine bağlı olarak sona ermektedir. 

Maddenin devamında yer aldığı üzere gerçek kişi tarafından verilen her türlü kefalet, ilgili sözleşmenin kurulmasından itibaren on yılın tamamlanmasıyla kendiliğinden sona ermekte olup bu husus kefaletin süresinin sözleşmede on yılı aşkın olarak belirlenmesi ihtimalinde dahi değişmemektedir.[15] Kefilin, kefalet sözleşmesini tanzim ederken belirli bir süre beyan etmiş olması durumunda da belirtilen sürenin dolması ile sözleşmeden kaynaklanan kefalet sorumluluğu sona ermektedir.

VIII. KEFİLİN KEFALLETEN DÖNME HAKKI VE ŞARTLARI

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 599. maddesi “Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı süreceher zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir. Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” şeklindedir. 

 

Bu düzenleme ile kefilin, kefalet sözleşmesinden dönme hakkı ile bu hakkını kullanılmasına ilişkin şartlar düzenlenmiştir.[16] İlgili madde uyarınca kefilin kefaletten dönebilmesi için iki koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu koşullardan ilki asıl borcun dönme tarihinden önce doğmamış olması iken diğer koşul asıl borçlunun maddi durumunun bozulmasıdır.

Kefilin yukarıda yer alan koşulların gerçekleşmesi ile birlikte kefalet sözleşmesini tek taraflı yazılı irade beyanı ile sona erdirilebilme hakkı bulunmaktadır.

IX. KEFİLİN ÖLÜMÜ HALİNDE KEFALET SÖZLEŞMESİ

Kefilin ölmesi halinde kefalet sözleşmesi ve bu doğrultuda sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler sona ermemekte; kefilin kefalet borcu, mirasçılarına geçmektedir. Bu durumda mirasçılar, asıl borcun varlığı devam ettikçe kefil yerine ilgili borçtan sorumludurlar.[17]

Mirasçıların mirası reddetmeden kendilerine geçen kefillik sorumluluğundan kurtulabilmeleri mümkün değildir. Kefilin vefat etmesi durumunda, mirasçılar tarafından 3 ay içinde mirası reddetmek için başvuru yapılmazsa; borç kabul edilmiş olur ve bu durumda asıl borçlunun borcu ödeyememesi halinde borcu mirasçılar ödemek zorunda kalır.

X. SONUÇ

Kefalet Sözleşmesi, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesi ve devamında yer alan maddeler kapsamında kefilin, borçlu tarafın borcunu ödemediği durumlarda alacaklıya karşı kişisel olarak sorumluluk üstlendiği sözleşmelerdir. Kefalet sözleşmelerinin temel amacı, borçlunun ödeme yapmaması durumunda kefilin bu borcu üstlenerek alacaklının hakkını korumaktır. Hukuki olarak kefalet sözleşmesi alacaklının alacağını güvence altına alır ve borçlu tarafından ödenmeyen borç durumunda kefilin bu borcu yerine getirmesi gerektiğini belirler. Bu şekilde, alacaklının hakları korunur ve ödeme güvencesi sağlanmış olur. Kefalet sözleşmeleri genellikle ticari işlemlerde, kredi kullanımında, kira sözleşmelerinde ve diğer borç ilişkilerinde kullanılır ve taraflar arasındaki güveni artırarak işlemlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlar.

Kefalet Sözleşmesi ayrı bir sözleşme olarak kurulabileceği gibi, aşağıda yer alan geçerlilik şartlarını sağladığı müddetçe asıl hukuki işleme yönelik sözleşmenin içinde kefalet hükümlerine yer verilerek de kurulabilmektedir. Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi ve hukuken hüküm doğurabilmesi için çeşitli şartlar aranmaktır. Geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsedilmek için geçerli bir asıl borcun varlığı, kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı azami miktarın, kefalet tarihinin, kefalet türünün ve kefalet müteselsil ise bu hususu belirtir ifadenin kefilin el yazısı ile yazılması zaruriyeti bulunmaktadır. Kefalet sözleşmelerinde asıl kural kefilin tam ehliyetli olması iken bununla beraber sınırlı ehliyetsiz kişiler yasal temsilcileri aracılığıyla sınırlı ehliyetli kişiler ise yasal danışmanın izni ile kefalet sözleşmesi yapabilmektedir.

Kefilin evli olması halinde ise eşin rızasının yazılı olarak ve de sözleşmenin kurulmasından önce veyahut en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması zorunludur. Aksi durumda geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından söz edilemeyecektir. Kefalet sözleşmesinin tarafları, kefil ve asıl borç ilişkisinin alacaklısı olup kefalet sözleşmesinin kurulması için asıl borçludan icazet alınmasına gerek bulunmamaktadır. 

Kefalet Sözleşmesinin adi kefalet, müteselsil kefalet, kefile kefil kefalet, toplu kefalet ve rücua kefalet olmak üzere çeşitleri bulunmakta olup sözleşmenin türü taraflarca seçilirken asıl sözleşmenin niteliği ve ihtiyaç olduğu düşünülen güvencenin altında yatan nedenler dikkate alınmaktadır.

Uygulamada karşımıza çıkan temel uyuşmazlık ise kefilin, kefalet sözleşmesi uyarınca sorumluluğunun kapsamıdır. Keza kefil, hangi nam altında talep edilirse edilsin borçtan sözleşmede belirtilen azami miktar ile sınırlı olmak kaydı ile sorumludur. Bu doğrultuda kefalet sözleşmesi kapsamında kefilin sorumluluğu asıl borca bağlı bir borç olduğundan bahisle asıl borcun herhangi bir sebep ile sona ermesine bağlı olarak sona ermektedir. Ancak kefilin ölmesi ile asıl borca ilişkin sorumluluğu sona ermemekte olup mirasçılarına intikal etmektedir.

Tüm hususlar çerçevesinde kefalet sözleşmeleri, taraflar arasındaki hak ve yükümlülükleri netleştirerek hukuki güvence sağlamaktadır. Ancak sonuçları hukuki anlamda hem taraflar hem de ölüm halinde kefilin mirasçıları açısından bağlayıcı nitelikte olduğundan sözleşmenin her iki tarafının da mağdur olmaması ve menfaatlerinin korunması adına kefalete ilişkin hükümlere yer verilirken bahse konu hususlara dikkat edilmesi gerektiği açıktır.

[1] Buluş, Kasım; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2017, s. 11.

[2] Buluş, s. 43.

[3] Özen, Burak, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi, 4. Baskı, İstanbul, Vedat Yayınevi, 2017, s. 172.

[4] Karataş, Müslüm, “Ödemede Bulunan Kefilin Alacaklıya Halef Olması ve Hukuki Sonuçları”, s. 43.

[5] Guliyev, Saftar; “Kefalete Özgü Geçerlilik Koşulları”, s. 45.

[6] Ekren, Şükrü; “Kefilin Sorumluluğunun Kapsam ve Şartları”, s.21

[7] Gönültaş, Ragıp, “Kefilin Alacaklıya Karşı İleri Sürebileceği Def’iler”, s. 4

[8] Buluş, Kasım; “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri”, s. 50.

[9] Erlüle Fulya, “Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması”, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1890053, (E.T: 04.04.2024), s. 630.

[10] Yıldırım, Soygül; “Müteselsil Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Borçlu Arasındaki İlişki” s. 6 11 Özkul, Burcu; Ticari İşlerde Kefilin Sorumluluğu, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, s. 106.

[11] Yücesoy Yılmaz, Yasemin, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/980689 (E.T:04.04.2024), s. 15

[12] Gümüş, Özel Hükümler, 2.cilt, s. 363

[13] Yücesoy Yılmaz, Yasemin “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/980689 (E.T:04.04.2024), s. 5

[14] Yılmaz, Süleyman “Yargıtay Kararları Işığında 6570 Sayılı KANUN Kapsamındaki Kira Sözleşmelerinde Kefilin Sorumluluğu”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/626996 (E.T.:04.04.2024), s.14

[15] Saat, Ahmet, “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 599 Çerçevesinde Kefaletten Dönme”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/505316 (E.T.: 04.04.2024), s. 11

[16] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2022/1004 E., 2023/4119 K.

 

KAYNAKÇA

  1. BULUŞ, Kasım, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri, 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2017
  2. KARATAŞ, Müslüm, Ödemede Bulunan Kefilin Alacaklıya Halef Olması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006
  3. ÖZEN, Burak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi,

Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2014

  1. GULİYEV, Saftar, Kefalete Özgü Geçerlilik Koşulları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2020
  2. EKREN Şükrü, Kefilin Sorumluluğunun Kapsam ve Şartları, Gaziantep, 2022
  3. GÖNÜLTAŞ, Ragıp, Kefilin Alacaklıya Karşı İleri Sürebileceği Def’iler, İstanbul, 2009
  4. ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramı Arının Karşılaştırılması, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1890053 Erişim

I. GİRİŞ

818 sayılı eski Türk Borçlar Kanunu’nda yer bulan akabinde günümüzde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. Maddesinde “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” hükmü ile düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesi, borçlunun, borcunu ifa edememesi ihtimaline karşı alacaklıyı güvenceye olan hukuki kurumdur. Geçerli kefalet sözleşmesi ile kefil, alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlenmektedir.

Kefalet Sözleşmesinin önemi ve hukuktaki yeri hem şahsi hem de ticari işlerde tarafların edimlerini yerine getirmesi adına motivasyon olup bahse konu edimlerin yerine getirilmemesi halinde ticari ilişkinin aksamaması için üçüncü bir kimse olan kefilin varlığı ile de güvence altına alınmak istemesi ile önem kazanmaktadır.

Kefalet sözleşmesi asıl borcu içerir sözleşmeden harici olarak alacaklı ile kefil arasında tanzim edilmekte ise uygulama asıl borcu içerir sözleşme içerisinde yer alan hükümler ile de varlığını sürdürmektedir. Bu yazımız ile Kefalet Sözleşmelerinin geçerlilik şartları, tarafları, türleri, sorumluluk kapsamı ve sona erme halleri incelenecektir.

II. KEFALET SÖZLEŞMESİ

Kefalet ve kefalet sözleşmesi, mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “Kefalet, bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt eder” şeklinde düzenlenmiş, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde ise “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir” şeklinde düzenleme bulmuştur. Kanun uyarınca kefil, borçlu tarafın borcunu yerine getirmediği durumlarda alacaklıya karşı kişisel olarak sorumluluk üstlenir. Bu sözleşme uygulamada, alacaklıya güvence sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.[1]

Her ne kadar “Kefalet Sözleşmesi” adı ile tarafların, asıl borca ilişkin olan sözleşmeden ayrı ve harici bir sözleşme ikamesi zorunluymuş gibi anlaşılmakta ise de kefalet sözleşmesi, ayrı bir sözleşme olarak kurulabileceği gibi, aşağıda yer alan geçerlilik şartlarını sağladığı müddetçe asıl hukuki işleme yönelik sözleşmenin içinde kefalet hükümlerine yer verilerek de kurulabilmektedir.

III. GEÇERLİLİK ŞARTLARI

Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi ve hukuken hüküm doğurabilmesi için şartlar, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. madde ve devamında yer almaktadır.

1. Geçerli Bir Asıl Borcun Varlığı

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. Maddesi “Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. ….”  hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği için asıl bir borcun varlığı esastır. Kefalet, asıl borcu güvence altına alan fer’i nitelikte bir borç olup hukuki olarak asıl borcun varlığı kefaletin geçerliliği için temel bir şarttır. Kefalet borcu, asıl borcun geçerliliğine ve devamına bağlı olarak varlığını sürdürür. Bir diğer deyişle asıl borcun sona ermesi durumunda kefalet borcu da sona ermekte olup bu bağlamda kefalet, asıl borcun korunması ve garanti altına alınması amacıyla kullanılır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. maddesi devamında yer alan “...Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur……” şeklindeki hüküm, geçerli bir asıl borcun varlığının aranmadığı iki istisnaya dikkat çekmektedir.

İstisnalardan ilki asıl borcun, yanılma veyahut ehliyetsizlik şeklindeki irade bozuklukları nedeni ile geçersiz olması halindedir. Eğer ki kefil, kefalet sözleşmesini asıl borcun yanılma veyahut ehliyetsizlik şeklindeki irade bozuklukları nedeni ile geçersiz olduğunu biliyor ve buna rağmen bilerek ve isteyerek tanzim ediyor ise her ne kadar asıl borç yukarıda sayılı neden ile geçersiz ise de kefil bakımından geçerli sayılacaktır. Bir diğer deyişle kefil, geçersizlik sebebini bilmesine rağmen alacaklı yana güvence vermiş olduğundan bahisle sorumlu sıfatına haiz olacaktır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 582. maddesi devamında yer alan ‘’...aynı kural borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır…’’ hükmü uyarınca her ne kadar kefilin, borcun zamanaşımına uğramış olması nedeni ile zamanaşımı defi öne sürebilme hakkı bulunmakta ise de kefalet sözleşmesinin tanzimi esnasında zamanaşımını bilmesi halinde bu defii ileri süremeyecektir. Ancak pek tabi bu hususun kefil tarafından sözleşmenin ifası sırasında bilindiğinin ispat yükümlülüğü alacaklı yana aittir.

2. Kefil Olma Ehliyeti

Kefalet Sözleşmelerinde asıl kural kefilin tam ehliyetli olması halinde kefalet sözleşmesinin tarafı olabilmesidir.[2] Tam ehliyet sahibi, fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip, ayırt etme gücü olan, ergin ve kısıtlı olmayan bütün gerçek kişileri ifade etmektedir.[3]

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 449 Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır” hükmü uyarınca tam ehliyetsizler kefalet sözleşmesine kefil sıfatı ile taraf olamamaktadırlar. Sınırlı ehliyetsiz kişiler olan ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar; hiçbir surette kefalet sözleşmesi tanzim edememektedir. Aksi durumda kurulmuş olan kefalet sözleşmesi geçersiz sayılmaktadır.[4] Sınırlı ehliyetli kişiler ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 429/1 gereğince yasal danışmanın izni ile kefalet sözleşmesi yapabilmektedir. 

Kefilin evli olması halinde ise eşinin rızasının alınması kefalet sözleşmelerinin bir diğer geçerlilik şartı olarak yer almaktadır.[5] 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 584/1 “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmü uyarınca eşin rızasının yazılı olarak ve de sözleşmenin kurulmasından önce veyahut en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması zorunludur. Bu doğrultuda da kefalet sözleşmesinin tanziminden sonra eşten alınacak yazılı rıza, kefalet sözleşmesini geçerli hale getirmemektedir.

Kefalet sözleşmesinde eşin rızasının aranmadığı istisnai hüküm ise 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/2. maddesinde “…Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez…” şeklinde olup söz konusu bu hüküm, kefalet sözleşmesinin tanzimi esnasında değil, sözleşmede değişiklik yapılması halinde eşin rızası hususuna dikkat çekmektedir. İlgili kanundan da görüldüğü üzere kefilin sorumluluğunu artırmayan, kefalet türünü değiştirmeyen veya kefilin haklarını önemli ölçüde azaltmayan sözleşmedeki değişiklik hallerinde eşin yeniden rızasına başvurulmamaktadır.

3. Sözleşmenin Yazılı Şekilde Yapılması

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. Maddesinde düzenlenen “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin bir diğer geçerlilik şartı sözleşmenin yazılı olarak yapılmasıdır. Yazılı olması şartı ile beraber sözleşme, noterde veyahut taraflar arasında adi yazılı şekilde yapılabilmektedir.[6] Ayrıca kefilin sorumlu olacağı azami miktar, kefalet tarihi, kefalet türü ve müteselsil ise bu hususu belirtir ifadenin kefilin el yazısı ile yazılması zorunludur. Sayılı şekil şartları geçerlilik şartlarını sağlamayan kefalet sözleşmeleri hüküm doğurmamakta olup tarafların ilgili hususlara karşı öne sürebilecekleri herhangi bir def’i de bulunmamaktadır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583/2. maddesinde düzenlenen “Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin yanı sıra kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583/3. maddesinde düzenlenen “Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerin geçerli olabilmesi için de kefalet için öngörülen ilk şekil şartlarının sağlanması zorunludur.

IV. KEFALET SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI

Niteliği bakımından bir borç sözleşmesi olan kefalet sözleşmesinin tarafları, kefil ve asıl borç ilişkisinin alacaklısıdır.[7]

Asıl borç ilişkisindeki borçlu, kefalet sözleşmenin tarafı değildir. Bu doğrultuda kefalet sözleşmesinin kurulması için borçludan rıza alınmasına gerek bulunmamaktadır. Asıl borçlu ile kefilin arasındaki ilişki veyahut borcun ödenmesi halindeki rücu hususları ise kefalet sözleşmesinin esasları ile geçerliliğini etkilememektedir.

V. KEFALET SÖZLEŞMESİ TÜRLERİ

Kefalet türleri; adi kefalet, müteselsil kefalet, kefile kefil kefalet, toplu kefalet ve rücua kefalet olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 585. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmelerinin sınıflandırılmasındaki temel kriter, alacaklının kefili takip ederken öncelikle asıl borçluya başvurma zorunluluğunun olup olmaması hususudur.

1. Adi Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 585. maddesinde "(1) Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hallerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir: Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması; borçlu aleyhine Türkiye'de takibatın imkânsız hale gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi; borçlunun iflasına karar verilmesi, borçluya konkordato mehili verilmiş olması. (2) Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehili verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz" hükmü ile adi kefalet sözleşmesi düzenlenmiştir. 

Kefilin müteselsil olarak borç altına girdiğinin açıkça belirtilmediği veya kanunlarda müteselsil kefaletin kabul edilmediği veya bu konuda tereddüt bulunduğu durumlarda, bir diğer deyişle yalnızca kefil olma beyanında bulunulduğunda, adi kefaletin varlığından bahsedilir. Adi kefalet, alacağın tahsili için öncelikle asıl borçluya ve rehin konusuna başvurulması gereken ve bu nedenle kefilin borçluyla birlikte müteselsil sorumluluk altına girmediği kefalet türü olarak tanımlanabilmektedir.[8]

2. Müteselsil Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586.  maddesinde “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir” hükmü ile müteselsil kefalet sözleşmesi düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca kefil, kefalet sözleşmesinde kefaletinin müteselsil kefalet olduğunu belirtilmişse veya bu anlamı taşıyan başka bir ifade kullanılmışsa, müteselsil kefalet söz konusu olacaktır.

Müteselsil kefaleti adi kefaletten ayıran başlıca fark alacaklının borcun ödenmemesi halinde öncelikle borçluya başvurmak zorunda olmamasıdır.[9] Müteselsil kefalet sözleşmesinin varlığı halinde alacaklı, borcun ödenmemesi halinde dilerse asıl borçlunun yerine müteselsil kefili takip edebilir veyahut asıl borçlu ile müteselsil kefili birlikte takip edebilir.[10]

3. Kefile Kefil ve Rücua Kefalet

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 588. maddesinde “Alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, kefil ile birlikte, adi kefil gibi sorumludur. Rücua kefil, kefilin borçludan rücu alacağı için güvence veren kefildir.” hükmü uyarınca kefile kefil, alacaklıya karşı asıl kefilin borcuna kefalet verilmesi halidir. Kefile kefil ile asıl kefil arasındaki sorumluluk, asıl kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişki gibidir.[11] Alacaklı, ilk olarak asıl kefile başvurmak zorundadır.[12]

Rücua kefalet sözleşmesi, asıl borcun kefili ile rücua kefil arasında düzenlenir. Dolayısıyla, iç ilişkilerinde asıl kefil alacaklı pozisyonuna, rücua kefil ise asıl kefil konumuna gelir. Rücua kefil, asıl kefilin borcu ödemesine rağmen asıl borçludan alacağını tahsil edememesi durumunda bu alacağı ödeyecek olan kişidir.[13]

VI. KEFİLİN SORUMLULUĞU VE KAPSAMI

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 589. maddesinde “Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur” kefilin kefalet sözleşmesi kapsamındaki sorumluluğu belirtmiş olduğu azami miktar ile sınırlı olduğu düzenlenmiştir.

Kefil pek tabi sözleşmede belirtilmiş azami sınırı aşmamak kaydıyla, asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçlarından;  alacaklının kefile borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masraflarından; gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflardan; işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizlerinden sorumludur. 

Kefil ile alacaklı arasında asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesi halinde meydana gelecek zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin yapılan anlaşmalar ise kesin olarak hükümsüz sayılmaktadır. Keza bu anlaşma kendi özelinde emredici kurala aykırılık teşkil etmektedir.

Kefil, asıl borçlunun temerrüdünden kaynaklanan yasal sonuçlardan kefalet limitiyle sınırlı olarak sorumlu olmasına rağmen, kendi temerrüdünden kaynaklanan hukuki sonuçlardan ise kefalet limitiyle sınırlı olmaksızın sorumludur.[14]

VII. KEFALET SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinde “Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur” şeklinde düzenlendiği üzere kefalet sözleşmesi kapsamında kefilin sorumluluğu, asıl borca bağlı bir borç olduğundan bahisle asıl borcun herhangi bir sebep ile sona ermesine bağlı olarak sona ermektedir. 

Maddenin devamında yer aldığı üzere gerçek kişi tarafından verilen her türlü kefalet, ilgili sözleşmenin kurulmasından itibaren on yılın tamamlanmasıyla kendiliğinden sona ermekte olup bu husus kefaletin süresinin sözleşmede on yılı aşkın olarak belirlenmesi ihtimalinde dahi değişmemektedir.[15] Kefilin, kefalet sözleşmesini tanzim ederken belirli bir süre beyan etmiş olması durumunda da belirtilen sürenin dolması ile sözleşmeden kaynaklanan kefalet sorumluluğu sona ermektedir.

VIII. KEFİLİN KEFALLETEN DÖNME HAKKI VE ŞARTLARI

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 599. maddesi “Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı süreceher zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir. Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” şeklindedir. 

 

Bu düzenleme ile kefilin, kefalet sözleşmesinden dönme hakkı ile bu hakkını kullanılmasına ilişkin şartlar düzenlenmiştir.[16] İlgili madde uyarınca kefilin kefaletten dönebilmesi için iki koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu koşullardan ilki asıl borcun dönme tarihinden önce doğmamış olması iken diğer koşul asıl borçlunun maddi durumunun bozulmasıdır.

Kefilin yukarıda yer alan koşulların gerçekleşmesi ile birlikte kefalet sözleşmesini tek taraflı yazılı irade beyanı ile sona erdirilebilme hakkı bulunmaktadır.

IX. KEFİLİN ÖLÜMÜ HALİNDE KEFALET SÖZLEŞMESİ

Kefilin ölmesi halinde kefalet sözleşmesi ve bu doğrultuda sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler sona ermemekte; kefilin kefalet borcu, mirasçılarına geçmektedir. Bu durumda mirasçılar, asıl borcun varlığı devam ettikçe kefil yerine ilgili borçtan sorumludurlar.[17]

Mirasçıların mirası reddetmeden kendilerine geçen kefillik sorumluluğundan kurtulabilmeleri mümkün değildir. Kefilin vefat etmesi durumunda, mirasçılar tarafından 3 ay içinde mirası reddetmek için başvuru yapılmazsa; borç kabul edilmiş olur ve bu durumda asıl borçlunun borcu ödeyememesi halinde borcu mirasçılar ödemek zorunda kalır.

X. SONUÇ

Kefalet Sözleşmesi, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesi ve devamında yer alan maddeler kapsamında kefilin, borçlu tarafın borcunu ödemediği durumlarda alacaklıya karşı kişisel olarak sorumluluk üstlendiği sözleşmelerdir. Kefalet sözleşmelerinin temel amacı, borçlunun ödeme yapmaması durumunda kefilin bu borcu üstlenerek alacaklının hakkını korumaktır. Hukuki olarak kefalet sözleşmesi alacaklının alacağını güvence altına alır ve borçlu tarafından ödenmeyen borç durumunda kefilin bu borcu yerine getirmesi gerektiğini belirler. Bu şekilde, alacaklının hakları korunur ve ödeme güvencesi sağlanmış olur. Kefalet sözleşmeleri genellikle ticari işlemlerde, kredi kullanımında, kira sözleşmelerinde ve diğer borç ilişkilerinde kullanılır ve taraflar arasındaki güveni artırarak işlemlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlar.

Kefalet Sözleşmesi ayrı bir sözleşme olarak kurulabileceği gibi, aşağıda yer alan geçerlilik şartlarını sağladığı müddetçe asıl hukuki işleme yönelik sözleşmenin içinde kefalet hükümlerine yer verilerek de kurulabilmektedir. Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi ve hukuken hüküm doğurabilmesi için çeşitli şartlar aranmaktır. Geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsedilmek için geçerli bir asıl borcun varlığı, kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı azami miktarın, kefalet tarihinin, kefalet türünün ve kefalet müteselsil ise bu hususu belirtir ifadenin kefilin el yazısı ile yazılması zaruriyeti bulunmaktadır. Kefalet sözleşmelerinde asıl kural kefilin tam ehliyetli olması iken bununla beraber sınırlı ehliyetsiz kişiler yasal temsilcileri aracılığıyla sınırlı ehliyetli kişiler ise yasal danışmanın izni ile kefalet sözleşmesi yapabilmektedir.

Kefilin evli olması halinde ise eşin rızasının yazılı olarak ve de sözleşmenin kurulmasından önce veyahut en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması zorunludur. Aksi durumda geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından söz edilemeyecektir. Kefalet sözleşmesinin tarafları, kefil ve asıl borç ilişkisinin alacaklısı olup kefalet sözleşmesinin kurulması için asıl borçludan icazet alınmasına gerek bulunmamaktadır. 

Kefalet Sözleşmesinin adi kefalet, müteselsil kefalet, kefile kefil kefalet, toplu kefalet ve rücua kefalet olmak üzere çeşitleri bulunmakta olup sözleşmenin türü taraflarca seçilirken asıl sözleşmenin niteliği ve ihtiyaç olduğu düşünülen güvencenin altında yatan nedenler dikkate alınmaktadır.

Uygulamada karşımıza çıkan temel uyuşmazlık ise kefilin, kefalet sözleşmesi uyarınca sorumluluğunun kapsamıdır. Keza kefil, hangi nam altında talep edilirse edilsin borçtan sözleşmede belirtilen azami miktar ile sınırlı olmak kaydı ile sorumludur. Bu doğrultuda kefalet sözleşmesi kapsamında kefilin sorumluluğu asıl borca bağlı bir borç olduğundan bahisle asıl borcun herhangi bir sebep ile sona ermesine bağlı olarak sona ermektedir. Ancak kefilin ölmesi ile asıl borca ilişkin sorumluluğu sona ermemekte olup mirasçılarına intikal etmektedir.

Tüm hususlar çerçevesinde kefalet sözleşmeleri, taraflar arasındaki hak ve yükümlülükleri netleştirerek hukuki güvence sağlamaktadır. Ancak sonuçları hukuki anlamda hem taraflar hem de ölüm halinde kefilin mirasçıları açısından bağlayıcı nitelikte olduğundan sözleşmenin her iki tarafının da mağdur olmaması ve menfaatlerinin korunması adına kefalete ilişkin hükümlere yer verilirken bahse konu hususlara dikkat edilmesi gerektiği açıktır.

[1] Buluş, Kasım; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2017, s. 11.

[2] Buluş, s. 43.

[3] Özen, Burak, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi, 4. Baskı, İstanbul, Vedat Yayınevi, 2017, s. 172.

[4] Karataş, Müslüm, “Ödemede Bulunan Kefilin Alacaklıya Halef Olması ve Hukuki Sonuçları”, s. 43.

[5] Guliyev, Saftar; “Kefalete Özgü Geçerlilik Koşulları”, s. 45.

[6] Ekren, Şükrü; “Kefilin Sorumluluğunun Kapsam ve Şartları”, s.21

[7] Gönültaş, Ragıp, “Kefilin Alacaklıya Karşı İleri Sürebileceği Def’iler”, s. 4

[8] Buluş, Kasım; “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri”, s. 50.

[9] Erlüle Fulya, “Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması”, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1890053, (E.T: 04.04.2024), s. 630.

[10] Yıldırım, Soygül; “Müteselsil Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Borçlu Arasındaki İlişki” s. 6 11 Özkul, Burcu; Ticari İşlerde Kefilin Sorumluluğu, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, s. 106.

[11] Yücesoy Yılmaz, Yasemin, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/980689 (E.T:04.04.2024), s. 15

[12] Gümüş, Özel Hükümler, 2.cilt, s. 363

[13] Yücesoy Yılmaz, Yasemin “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/980689 (E.T:04.04.2024), s. 5

[14] Yılmaz, Süleyman “Yargıtay Kararları Işığında 6570 Sayılı KANUN Kapsamındaki Kira Sözleşmelerinde Kefilin Sorumluluğu”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/626996 (E.T.:04.04.2024), s.14

[15] Saat, Ahmet, “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 599 Çerçevesinde Kefaletten Dönme”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/505316 (E.T.: 04.04.2024), s. 11

[16] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2022/1004 E., 2023/4119 K.

 

KAYNAKÇA

  1. BULUŞ, Kasım, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Birlikte Kefaletin Türleri ve Hükümleri, 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2017
  2. KARATAŞ, Müslüm, Ödemede Bulunan Kefilin Alacaklıya Halef Olması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006
  3. ÖZEN, Burak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi,

Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2014

  1. GULİYEV, Saftar, Kefalete Özgü Geçerlilik Koşulları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2020
  2. EKREN Şükrü, Kefilin Sorumluluğunun Kapsam ve Şartları, Gaziantep, 2022
  3. GÖNÜLTAŞ, Ragıp, Kefilin Alacaklıya Karşı İleri Sürebileceği Def’iler, İstanbul, 2009
  4. ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramı Arının Karşılaştırılması, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1890053 Erişim
Abone Ol Paylaşılan bloglardan haberdar olmak için abone olabilirsiniz
E-Bülten aydınlatma metni için tıklayınız