Bugünlerde dünya gündemi Koronavirüsle (Covid-19) mücadele konusuna yoğunlaşmış durumda. Çin’in Wuhan kendinden dünyanın birçok ülkesine yayılan ve ülkemizde de ne yazık ki görülmeye başlayan salgının yarattığı tehdit gerçekten ürkütücü. Dünya Sağlık Örgütü’nün de salgını pandemi, yani “bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalık” nitelendirmesi ile acil eylem planları hızla alınmaya çalışılıyor ve salgının bir an önce önüne geçilebilmesi için yoğun bir çaba harcanıyor.
İnsan sağlığı söz konusu olunca geri kalan her şey teferruat gibi görünse de, artık global ticaretin çok büyük ölçeklere ulaşmış olduğu dünyamızda, Koronavirüsü nedeniyle alınan önlemlerin yarattığı ve yaratacağı Ticari ve Hukuki birçok sorun kapımızda bekliyor.
Koronavirüs nedeniyle sınırların kapatılması ile başta seyahat, turizm , nakliye sektörleri için sıkıntılı günler başlamıştır. Özellikle bir üretim devi olan ve birçok global şirketin üretim merkezi olan Çin’le olan bağlantının kesilmesi ile global tedarik zincirlerinde, hammadde ve ara maddelerde sıkıntılar gündeme gelmiştir. Global birçok şirket, tedarik, üretim ve finansman sorunları ile ilgili olası büyük risklere karşı çeşitli önlemler almaya çalışmaktadır. Virüsün getireceği bu sorunlara karşı devletler de ticari ve mali bir takım kararlar alarak ekonominin çarklarını döndürmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu süreç, birçok ülkeyi Çin örneğinde olduğu gibi üretim konusunda tek bir ülkeye bağlı kalmanın yaratabileceği büyük risk senaryolarıyla da karşı karşıya getirmiş ve alternatif üretim lokasyonları belirleme yönünde bir konjonktüre sevk etmiştir.
Dünyanın rutin döngüsünü bu denli önemli ölçüde etkileyen bu salgın nedeniyle finansal ve hukuki birçok sorun da bir süre daha dünya gündemini meşgul edecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda müvekkillerimiz tarafından sık sık hukuki görüş istenen konuları şu şekilde sıralayabiliriz,
Bu soruları sırayla yanıtlamaya çalışalım,
Öncellikle uluslararası mevzuat gereği “mücbir sebep” nedir bunu izah edelim.
Ülkemizin de 01.11.2011 yılında Taraf olduğu, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) sözleşmeye taraf olan ülkelerin şirketlerinin kendi aralarında yaptıkları uluslararası mal satışına ilişkin sözleşmelerin kapsamını düzenleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin 79. Maddesinde mücbir sebep kavramından sözedilmiş ve kısaca; sözleşmenin tarafı şirketlerden biri için, sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen tarafın, bunun sebebi olarak sözleşmenin kurulması esnasında hesaba katamayacağı ve bu nedenle sözleşme ile yüklendiği edimini ifa etmesinin kendisinden makul olarak beklenemeyeceği bir durumun meydana geldiğini ispat etmesi halinde sorumlu tutulamayacağı düzenlenmiştir. Yani sözleşme taraflarından biri için öngörülemeyen olağandışı bir sebeple, üretim, satış,tedarik gibi sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getirememesi halinde taraf ülke devletlerinden birinde kurulu şirketin sorumluluğu yoluna gidilemeyecektir.
Örneğin 19.03.2020 tarihi itibariyle birçok ülke uluslararası uçuşları sınırlandırılmış durumdadır. Bu durum sadece yolcu transferleri için değil, kargo uçuşları için de benzerdir ve bu şartlarda tedarikçinin malı ilgili ülkeye gönderememesinden kaynaklı sorumluluğu yoluna elbette gidilemeyecektir.
Yine örneğin, birçok ülke, çalışanları güvenliği nedeniyle fabrikaları kapatmış durumdadır. Bu halde, ilgili fabrikadan sözleşme ile yüklendiği mal üretme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle sorumluluğu cihetine gidilemeyecektir.
Elbette burada tartışılması gereken konu, Koronavirüs salgınının öngörülemeyen olağandışı yani “mücbir sebep” sayılıp sayılmayacağı hususudur. Burada sözleşme tarafı ülkelerde faaliyet gösteren her şirket için Koronavirüsün mücbir sebep olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Gerçekten bu salgın nedeniyle Şirketin üretim, transfer, satış vs. yaptığı ülkedeki durumun, alınan önlemlerin, sınırlamaların, şirketin bu edimini yerine getirmesine engel olması gerekmektedir. Yani kısaca şöyle diyebiliriz, Koronavirüsün “uluslararası ticari sözleşmeler bakımından “mücbir sebep” sayılıp sayılmayacağı her hukuki durumun kendi özelliklerine göre belirlenmelidir. Örneğin, Milletlerarası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce) Sars Virüsü Salgını ile ilgili vermiş olduğu kararda, bu salgının mücbir sebep sayılamayacağı yönünde bir değerlendirmede bulunmuştur. Elbette Koronavirüsün Sars Virüsüne nazaran yayılma hızının oldukça yüksek olması ve global tehdidin çok daha büyük ve kapsamlı olması karşısında Koronavirüsün uluslararası sözleşmeler bakımından Sars virüsü salgınından farklı olarak “mücbir sebep” olarak nitelendirileceğini öngörmekteyiz. Yine de her somut olayın kendi özelliklerine göre bir değerlendirmeye tabi tutulacağı kuralını da unutmamak gerekir.
Hem ülkesel anlamda hem de global anlamda, koronavirüs nedeniyle sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen tarafı koruyan bazı hukuki çareler olsa da, sadece Koronavirüs salgınını gerekçe göstererek tüm sorumluluklardan kurtulmak tam anlamıyla mümkün olamayabilir.
Öncelikle hem uluslararası ticarette hem de ülkesel ticarette, sözleşme ile bir edimin ifasını üstlenmiş olan taraf da, diğer taraf da basiretli bir tacirin yüklenmesi gereken tüm sorumlulukları yerine getirmeye devam etmelidir. Bu ne demektir? Tacir, salgın nedeniyle öncelikle insani sorumluluklarını yerine getirerek çalışanlarının ve toplumun sağlığını gözetecek tedbirleri ivedilikle almalı, devlet otoritelerinin belirlediği sınırlamalara riayet etmelidir .Bunun yanında sözleşmelerle üstlendiği edimlerinin ifasını mümkün kılan veya mümkün kılmasa dahi telafi edebilen, veyahut da sözleşmenin diğer tarafını zarara sürüklemeyecek kimi ticari aksiyonları alması mümkünken, sadece salgını gerekçe göstererek sorumluluktan kurtulması mümkün değildir.
Basiretli bir tacirin yüklenmesi gereken sorumlulukları yüklenmesine rağmen yine de salgın nedeniyle ortaya çıkan fiziki ve idari durum nedeniyle sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen taraf için iç hukukumuzda da yukarıdaki başlıkta da değindiğimiz üzere, uluslararası hukukta da “mücbir sebep” kavramı gündeme gelecektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, “İfa imkânsızlığı” başlığını taşıyan hükümleri 136, 137 ve 138. maddeleri altında düzenlenmiştir.
TBK madde 136/I ve II, “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder…” Şeklindedir. Görüldüğü gibi Borçlar Kanunumuz, taraflardan birinin yüklendiği edimini ifasının imkansız hale gelmesi halinde sorumlu tutulamayacağını düzenlemiştir. Fakat bunun yanında, kendi edimini yerine getiremeyen borçlu karşı yanın edimini de örneğin, bu edim için ödemiş olduğu bedeli geri vermekle yükümlüdür. Kenid edimini ifa imkansızlığı nedeniyle yerine getiremeyen borçlu, artık karşı yanın edimini yerine getirmesini talep etme hakkını da kaybedecektir. Bu maddenin devamında II. Fıkrada ise, yukarıda sözünü ettiğimiz basiretli tacirin sorumluluklarına atıf yapılarak, “Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” Şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Yine 137. Maddede de kısmi imkansızlık halinden söz edilmiş, burada da yüklendiği edimin bir kısmını yerine getiren tarafın geri kalan edimini ifa etmesi imkansızlaşırsa bu durumda sadece imkansız hale gelen kısım için sorumlu tutulamayacağı düzenlenmiştir. Yine, 137. Maddenin II. Fıkrasına göre bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erecektir
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
Yine 138. Madde de “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” Düzenlemesi yapılmıştır.
Türk Borçlar Kanunu ifanın imkansızlığının sonuçlarını genel hatlarıyla düzenlemişken, ifanın imkansızlığına sebep olabilecek mücbir sebeplerin neler olduğunu düzenlememiştir. Kanun koyucunun hakime her somut olayı kendi özelliklerine göre değerlendirme imkanı verebilmek amacıyla öngördüğü kanaatindeyiz.
Buradan yola çıkarak Koronavirüs salgınının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı ve taraflardan biri için bir sözleşme ile yüklendiği ediminin ifasının imkansızlaşıp imkansızlaşmadığını her somut olayda değerlendirmek doğru olan yoldur. Fakat mevcut duruma ışık tutması açısından , Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararı oldukça önemlidir. Bu kararda Hukuk genel Kurulu “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise ön görülmezliktir.” Şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Buradan hareketle, Koronavirüsü salgını nedeniyle sözleşme ile yüklenilen bir edimini ifası kısmen veya tamamen imkânsız hale gelirse, bu mücbir sebep olarak değerlendirilecek ve sözleşme tarafı, bu sebeple sorumluluktan kurtulabilecektir. Fakat, sadece salgının varlığı başlı başına mücbir sebep değildir, yani özetlemek gerekirse, mücbir sebepten söz edebilmek için salgın nedeniyle sözleşme gereği yüklenilen edimini ifa edilmesinin de kısmen ya da tamamen imkânsız hale gelmesi gerekir. Bu husus da her somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.
Burada, bu süreçte devlet otoritelerinin bu belirsizliği gidermesi de son derece önemlidir. Koronavirüs nedeniyle Çin Hükümetinin yükümlülüklerini yerine getiremeyen üretim tesisleri için Mücbir sebep sertifikası düzenleyerek vermesi bu hususa örnek gösterilebilir.
Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye ve diğer birçok ülke, şirketlerin zararlarını minimize etmek için bir takım önlemler almaya yönelik adımlar atmaya başlamışlardır. Alınacak olan kararların etkinliğini ve şirketler arası ihtilafların hukuki nitelemelerini hep birlikte zaman içinde göreceğiz..
Koronavirüsü ile ilgili Universal Blog yazı dizimizde yarın,
Koronavirüs nedeniyle işyeri kiralarının ödenememesinin hukuki sonuçları nelerdir?
Koronavirüs nedeniyle banka kredilerinin ötelenmesi hukuken mümkün müdür?
Koronavirüs nedeniyle şirketlerin işçi çıkartması geçerli neden sayılır mı?
Koronvirüs nedeniyle işverenler ne gibi önlemler almakla yükümlüdür?
İşçilerin Koronavirüs nedeniyle işyerine gelmeyi reddetmeleri mümkün müdür?
Koronavirüs nedeniyle çalışanlara verilecek izinlerin türü nedir?
Bu süreçte şirketlerin ve çalışanların KVKK anlamında hak ve sorumlulukları nelerdir?
Sorularını yanıtlayacağız.
Bugünlerde dünya gündemi Koronavirüsle (Covid-19) mücadele konusuna yoğunlaşmış durumda. Çin’in Wuhan kendinden dünyanın birçok ülkesine yayılan ve ülkemizde de ne yazık ki görülmeye başlayan salgının yarattığı tehdit gerçekten ürkütücü. Dünya Sağlık Örgütü’nün de salgını pandemi, yani “bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalık” nitelendirmesi ile acil eylem planları hızla alınmaya çalışılıyor ve salgının bir an önce önüne geçilebilmesi için yoğun bir çaba harcanıyor.
İnsan sağlığı söz konusu olunca geri kalan her şey teferruat gibi görünse de, artık global ticaretin çok büyük ölçeklere ulaşmış olduğu dünyamızda, Koronavirüsü nedeniyle alınan önlemlerin yarattığı ve yaratacağı Ticari ve Hukuki birçok sorun kapımızda bekliyor.
Koronavirüs nedeniyle sınırların kapatılması ile başta seyahat, turizm , nakliye sektörleri için sıkıntılı günler başlamıştır. Özellikle bir üretim devi olan ve birçok global şirketin üretim merkezi olan Çin’le olan bağlantının kesilmesi ile global tedarik zincirlerinde, hammadde ve ara maddelerde sıkıntılar gündeme gelmiştir. Global birçok şirket, tedarik, üretim ve finansman sorunları ile ilgili olası büyük risklere karşı çeşitli önlemler almaya çalışmaktadır. Virüsün getireceği bu sorunlara karşı devletler de ticari ve mali bir takım kararlar alarak ekonominin çarklarını döndürmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu süreç, birçok ülkeyi Çin örneğinde olduğu gibi üretim konusunda tek bir ülkeye bağlı kalmanın yaratabileceği büyük risk senaryolarıyla da karşı karşıya getirmiş ve alternatif üretim lokasyonları belirleme yönünde bir konjonktüre sevk etmiştir.
Dünyanın rutin döngüsünü bu denli önemli ölçüde etkileyen bu salgın nedeniyle finansal ve hukuki birçok sorun da bir süre daha dünya gündemini meşgul edecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda müvekkillerimiz tarafından sık sık hukuki görüş istenen konuları şu şekilde sıralayabiliriz,
Bu soruları sırayla yanıtlamaya çalışalım,
Öncellikle uluslararası mevzuat gereği “mücbir sebep” nedir bunu izah edelim.
Ülkemizin de 01.11.2011 yılında Taraf olduğu, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) sözleşmeye taraf olan ülkelerin şirketlerinin kendi aralarında yaptıkları uluslararası mal satışına ilişkin sözleşmelerin kapsamını düzenleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin 79. Maddesinde mücbir sebep kavramından sözedilmiş ve kısaca; sözleşmenin tarafı şirketlerden biri için, sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen tarafın, bunun sebebi olarak sözleşmenin kurulması esnasında hesaba katamayacağı ve bu nedenle sözleşme ile yüklendiği edimini ifa etmesinin kendisinden makul olarak beklenemeyeceği bir durumun meydana geldiğini ispat etmesi halinde sorumlu tutulamayacağı düzenlenmiştir. Yani sözleşme taraflarından biri için öngörülemeyen olağandışı bir sebeple, üretim, satış,tedarik gibi sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getirememesi halinde taraf ülke devletlerinden birinde kurulu şirketin sorumluluğu yoluna gidilemeyecektir.
Örneğin 19.03.2020 tarihi itibariyle birçok ülke uluslararası uçuşları sınırlandırılmış durumdadır. Bu durum sadece yolcu transferleri için değil, kargo uçuşları için de benzerdir ve bu şartlarda tedarikçinin malı ilgili ülkeye gönderememesinden kaynaklı sorumluluğu yoluna elbette gidilemeyecektir.
Yine örneğin, birçok ülke, çalışanları güvenliği nedeniyle fabrikaları kapatmış durumdadır. Bu halde, ilgili fabrikadan sözleşme ile yüklendiği mal üretme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle sorumluluğu cihetine gidilemeyecektir.
Elbette burada tartışılması gereken konu, Koronavirüs salgınının öngörülemeyen olağandışı yani “mücbir sebep” sayılıp sayılmayacağı hususudur. Burada sözleşme tarafı ülkelerde faaliyet gösteren her şirket için Koronavirüsün mücbir sebep olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Gerçekten bu salgın nedeniyle Şirketin üretim, transfer, satış vs. yaptığı ülkedeki durumun, alınan önlemlerin, sınırlamaların, şirketin bu edimini yerine getirmesine engel olması gerekmektedir. Yani kısaca şöyle diyebiliriz, Koronavirüsün “uluslararası ticari sözleşmeler bakımından “mücbir sebep” sayılıp sayılmayacağı her hukuki durumun kendi özelliklerine göre belirlenmelidir. Örneğin, Milletlerarası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce) Sars Virüsü Salgını ile ilgili vermiş olduğu kararda, bu salgının mücbir sebep sayılamayacağı yönünde bir değerlendirmede bulunmuştur. Elbette Koronavirüsün Sars Virüsüne nazaran yayılma hızının oldukça yüksek olması ve global tehdidin çok daha büyük ve kapsamlı olması karşısında Koronavirüsün uluslararası sözleşmeler bakımından Sars virüsü salgınından farklı olarak “mücbir sebep” olarak nitelendirileceğini öngörmekteyiz. Yine de her somut olayın kendi özelliklerine göre bir değerlendirmeye tabi tutulacağı kuralını da unutmamak gerekir.
Hem ülkesel anlamda hem de global anlamda, koronavirüs nedeniyle sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen tarafı koruyan bazı hukuki çareler olsa da, sadece Koronavirüs salgınını gerekçe göstererek tüm sorumluluklardan kurtulmak tam anlamıyla mümkün olamayabilir.
Öncelikle hem uluslararası ticarette hem de ülkesel ticarette, sözleşme ile bir edimin ifasını üstlenmiş olan taraf da, diğer taraf da basiretli bir tacirin yüklenmesi gereken tüm sorumlulukları yerine getirmeye devam etmelidir. Bu ne demektir? Tacir, salgın nedeniyle öncelikle insani sorumluluklarını yerine getirerek çalışanlarının ve toplumun sağlığını gözetecek tedbirleri ivedilikle almalı, devlet otoritelerinin belirlediği sınırlamalara riayet etmelidir .Bunun yanında sözleşmelerle üstlendiği edimlerinin ifasını mümkün kılan veya mümkün kılmasa dahi telafi edebilen, veyahut da sözleşmenin diğer tarafını zarara sürüklemeyecek kimi ticari aksiyonları alması mümkünken, sadece salgını gerekçe göstererek sorumluluktan kurtulması mümkün değildir.
Basiretli bir tacirin yüklenmesi gereken sorumlulukları yüklenmesine rağmen yine de salgın nedeniyle ortaya çıkan fiziki ve idari durum nedeniyle sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getiremeyen taraf için iç hukukumuzda da yukarıdaki başlıkta da değindiğimiz üzere, uluslararası hukukta da “mücbir sebep” kavramı gündeme gelecektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, “İfa imkânsızlığı” başlığını taşıyan hükümleri 136, 137 ve 138. maddeleri altında düzenlenmiştir.
TBK madde 136/I ve II, “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder…” Şeklindedir. Görüldüğü gibi Borçlar Kanunumuz, taraflardan birinin yüklendiği edimini ifasının imkansız hale gelmesi halinde sorumlu tutulamayacağını düzenlemiştir. Fakat bunun yanında, kendi edimini yerine getiremeyen borçlu karşı yanın edimini de örneğin, bu edim için ödemiş olduğu bedeli geri vermekle yükümlüdür. Kenid edimini ifa imkansızlığı nedeniyle yerine getiremeyen borçlu, artık karşı yanın edimini yerine getirmesini talep etme hakkını da kaybedecektir. Bu maddenin devamında II. Fıkrada ise, yukarıda sözünü ettiğimiz basiretli tacirin sorumluluklarına atıf yapılarak, “Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” Şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Yine 137. Maddede de kısmi imkansızlık halinden söz edilmiş, burada da yüklendiği edimin bir kısmını yerine getiren tarafın geri kalan edimini ifa etmesi imkansızlaşırsa bu durumda sadece imkansız hale gelen kısım için sorumlu tutulamayacağı düzenlenmiştir. Yine, 137. Maddenin II. Fıkrasına göre bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erecektir
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
Yine 138. Madde de “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” Düzenlemesi yapılmıştır.
Türk Borçlar Kanunu ifanın imkansızlığının sonuçlarını genel hatlarıyla düzenlemişken, ifanın imkansızlığına sebep olabilecek mücbir sebeplerin neler olduğunu düzenlememiştir. Kanun koyucunun hakime her somut olayı kendi özelliklerine göre değerlendirme imkanı verebilmek amacıyla öngördüğü kanaatindeyiz.
Buradan yola çıkarak Koronavirüs salgınının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı ve taraflardan biri için bir sözleşme ile yüklendiği ediminin ifasının imkansızlaşıp imkansızlaşmadığını her somut olayda değerlendirmek doğru olan yoldur. Fakat mevcut duruma ışık tutması açısından , Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararı oldukça önemlidir. Bu kararda Hukuk genel Kurulu “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise ön görülmezliktir.” Şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Buradan hareketle, Koronavirüsü salgını nedeniyle sözleşme ile yüklenilen bir edimini ifası kısmen veya tamamen imkânsız hale gelirse, bu mücbir sebep olarak değerlendirilecek ve sözleşme tarafı, bu sebeple sorumluluktan kurtulabilecektir. Fakat, sadece salgının varlığı başlı başına mücbir sebep değildir, yani özetlemek gerekirse, mücbir sebepten söz edebilmek için salgın nedeniyle sözleşme gereği yüklenilen edimini ifa edilmesinin de kısmen ya da tamamen imkânsız hale gelmesi gerekir. Bu husus da her somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.
Burada, bu süreçte devlet otoritelerinin bu belirsizliği gidermesi de son derece önemlidir. Koronavirüs nedeniyle Çin Hükümetinin yükümlülüklerini yerine getiremeyen üretim tesisleri için Mücbir sebep sertifikası düzenleyerek vermesi bu hususa örnek gösterilebilir.
Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye ve diğer birçok ülke, şirketlerin zararlarını minimize etmek için bir takım önlemler almaya yönelik adımlar atmaya başlamışlardır. Alınacak olan kararların etkinliğini ve şirketler arası ihtilafların hukuki nitelemelerini hep birlikte zaman içinde göreceğiz..
Koronavirüsü ile ilgili Universal Blog yazı dizimizde yarın,
Koronavirüs nedeniyle işyeri kiralarının ödenememesinin hukuki sonuçları nelerdir?
Koronavirüs nedeniyle banka kredilerinin ötelenmesi hukuken mümkün müdür?
Koronavirüs nedeniyle şirketlerin işçi çıkartması geçerli neden sayılır mı?
Koronvirüs nedeniyle işverenler ne gibi önlemler almakla yükümlüdür?
İşçilerin Koronavirüs nedeniyle işyerine gelmeyi reddetmeleri mümkün müdür?
Koronavirüs nedeniyle çalışanlara verilecek izinlerin türü nedir?
Bu süreçte şirketlerin ve çalışanların KVKK anlamında hak ve sorumlulukları nelerdir?
Sorularını yanıtlayacağız.