TÜRKİYE’DE ÇOCUK HAKLARI
Logo



Stj. Av. Huriye Coşan 23 Apr, 2021 Universal

Türkiye’de Çocuk Hakları


23 Nisan 1920 tarihinde, Büyük Millet Meclisi açılmış ve Türk halkının egemenliğini ilân edilmiştir. Atatürk, 23 Nisan’ın, yeni Türkiye’nin geleceğinin çocukların elinde olduğuna inancı ve çocuklara olan sevgisi dolayısıyla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmasına ve çocuklara ithaf edilmesine karar vermiştir. Peki geçmişten günümüze Türkiye’de çocuklarımız için neler yapılmaktadır?

 

Ülkemizde çocukları ve onların haklarını korumak üzere çeşitli önlemler alınmakta bu çerçevede ulusal çeşitli mevzuatlar yayınlanmış olmak ile beraber uluslararası sözleşmelere de taraf olunmuştur.

 

Türkiye’nin çocuklar adına uluslararası olarak taraf olduğu ilk sözleşmelerden olan 1924 Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi, bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından imzalanmıştır. Bu sözleşme imzalandığı dönemin ruhunu taşıyor olup ırk, millet, dil, din, gözetmeden tüm çocuklar adına; aç çocukların beslenmesi, hasta çocukların tedavi edilmesi, terk edilmiş çocukların korunması, felaket anında yardımın öncelikle çocuğa yapılması, çocukların her türlü istismara karşı korunması vb. temel insan hakları üzerinde duran bir sözleşmedir. Bu kısa ancak önemli sözleşmenin maddeleri ise;

 

Çocuk Hakları Cenevre Bildirgesi

 

  • Çocuğa hem maddi hem de ruhsal olarak normal gelişimi için gerekli olan imkanlar verilmelidir;
  • Aç olan çocuk beslenmelidir; hasta olan çocuk emzirilmeli; geri kalmış çocuğa yardım edilmelidir; suçlu çocuk geri alınmalıdır; yetim ve kimsesizler korunmalı ve kendilerine yardım edilmelidir;
  • Çocuk, sıkıntı zamanlarında ilk yardım alan kişi olmalıdır;
  • Çocuk geçimini sağlayabilecek bir konuma getirilmeli ve her türlü istismara karşı korunmalıdır;
  • Çocuk, yeteneklerinin hemcinslerinin hizmetine adanması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir.

 

şeklindedir.

 

Türkiye daha sonraki tarihlerde de çeşitli sözleşmelerde taraf olsa da Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1995 yılında tarafımızca imzalanması ve uygulanması çocuk hakları adına atılan en önemli adımlardan bir tanesi olmuştur. 54 madden oluşan sözleşmede 17, 29 ve 30 maddeleri hariç ( bu maddeler nezdinde Anayasa ve Lozan sözleşmesi kapsamında yorumlama ve uygulama hakkı saklı tutulmaktadır) çocukların ve haklarının korunması adına Türkiye tarafından onaylanmıştır. Sözleşmenin ilk maddesi ‘ çocuk kimdir’ sorusunda yanıt vererek başlıyor olup devamında çocuğun sağlık, eğitim, barınma, fiziksel-psikolojik şiddete karşı korunmasına kadar hükümler içermektedir.

 

Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamında bazı hükümler;

 

Madde 1-‘Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.’

 

Madde-6  ‘’1-Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. 2-Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler.’’

 

Madde-19   ‘’ Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir.’’

 

Daha sonra hem Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne yapılan eleştiriler hem de mevcut durumda ihtiyaç olması nedeni ile Türkiye; Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolu’nu imzalamaya karar vermiştir.

 

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de almış olduğu tüm önlem ve taraf olduğu sözleşmelere rağmen çocuklar için eşit, sağlıklı ve güvenli bir yaşam sağlamakta bazı zamanlarda sınıfta kalmaktadır;

 

Türkiye’de Çocuk İşçi Olmak

 

Ülkemizde çocuklar TÜİK’ten alınan bilgilere göre nüfusun 27,5’ni oluşturmakta ve bu oran içerisindeki 720 Bin çocuk çalışma hayatında aktif olarak faaliyet göstermektedir. Çocuk, eğitim alması, geleceğine ilişkin adımlar atması gereken bir dönemde hizmet, tarım, sanayi ve inşaat sektöründe boy göstermektedir.

 

 Çocuk İşgücü Araştırması 2019 verilerine göre çalışan çocuk sayısının %4,4’nü 5-11 yaş arasındaki çocuklar, %15,9’nü 11-15 arası, 79,7’sini ise 15-17 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır. Oysa ki Anayasanın 50. maddesinde; “Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.’’ hükmü ve İş Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca 15 yaşından her çocuğun iş hayatında faaliyet göstermesi katiyen yasak iken on dört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocukların, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilecekleri şeklinde istisnai bir hüküm de mevcut bulunmaktadır. Ekonomik hayatın içerinde yer alan çocuklar arasında da bazı ayrımlar bulunmakta olup; 720 bin çocuktan %70,6’sını erkekler, %20,4 kız çocuklarını kız çocukları oluşturmaktadır.

 

İşverenler ve bazı durumlarda aileler tarafında suistimal edilen 15 yaşından büyük çocukların çalışması durumu çocuğun temel haklarından olan eğitim hakkına ve çalışma koşulları nedeni ile de sağlık hakkını ihlal ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki verilen istatistiklerin yüksek bir çoğunlu da herhangi bir kayıt veya güvence olmadan hukuka aykırı olarak çalışan çocuklara aittir.

 

Çocuk işçi gerçeğinin bir başka boyutu ise herhangi bir ırk, dil, din ayırmadan devam ediyor olması. Geçici koruma altındaki kayıtlı yaklaşık 900 bin Suriyeli çocuktan 220 bin tanesinin ekonomik çalışma hayatında bulunduğu düşünülmektedir. Çok zor şartlar altında can güvenliği için ülkemize gelmiş olan ve belki de burada doğmuş mülteci çocuklar da maalesef ülkemiz çocuk işçileri ile aynı kaderi paylaşmaktadır.

 

Türkiye’de Kız Çocukları

 

Ülkemiz adına utanç kaynağı olan ve en çokta kız çocuklarımızı yaralayan çocuk yaşta evlilik son yıllarda büyük bir artış göstermektedir. Türk Medeni Kanunu kapsamında ülkemiz sınırlarında, birey ergin değil ise evlenme ehliyetine sahip değildir denilse de 16 yaşını doldurmuş erkek/kadın mahkeme kararı veya olağanüstü durumlarda evlenebilmektedir.

 

Bu hükümlerden bahisle (ASUMA) Direktörü Prof. Dr. Oğuz Polat ve İMDAT Derneği Çocuk Evlilikleri Araştırma Komisyonu Başkanı Avukat Zeynep Reva’nın raporuna göre yalnızca 2019 yılında dahi 16 yaşındaki çocuğun evlenebilmesi adına 13.282 adet yargı süreci başlatılmış bulunmaktadır. Bu rakam ailelerin çocukları için resmi olarak izin almalarına işaret ederken resmi evlilik kapsamı içinde olmadan ‘imam nikahı’ adı altında evlendirilen kız çocuklarının resmi sayısı tahmin edilememek ile birlikte erkek çocuklarına istinaden 20 kat daha fazla olduğu öngörülmektedir.

 

UNICEF ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) ise bu konuda çeşitli önlem ve koruma adına çalışmalar yürütmekte ise de burada kilit noktanın ailelerin bilinçlendirilmesi ile çocukların haklarına ilişkin eğitim verilmesi olduğunun altı çizilmektedir.

 

Covid-19 Pandemi Sürecinde Çocuklar

 

Tüm dünyayı ve ülkemizi de etkisi altına alan Covid-19 Pandemi sürecinden yine en çok etkilenen çocuklar olmuştur. Pandemi sürecinde alınan önlemler ışığında, uzaktan eğitim gören çocukların, evde bulunma sürelerini paralel olarak fiziki ve psikolojik şiddet görme ihtimalleri artmış olup, eğitim hakkı kapsamında da bir çok ihlal ile karşılaşmaktadırlar.

 

Yasaklar kapsamında öğrenimlerine uzaktan eğitim modeli ile devam çocuklar için eğitim eşitsizliği kaçınılmaz olmuştur. Ülkemizde EBA Sistemi üzerinden devam okullara ancak internet altyapısına, telefona ya da tablete maddi gücü yeten ailelerin çocukları katılım gösterebilmekte olup Anayasanın 42. maddesi ‘’Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.’’ kapsamındaki haklarını kullanamamaktadırlar. Her ne kadar Devlet desteği ile çocuklar arasındaki eşitsizlik giderilmeye çalışılsa da bir noktadan sonra eğitim hakkı ihlallerinin önüne geçilememektedir. İleri ki yıllarda, bugün yaşanılan eğitim ve fırsat eşitliğinin vahim sonuçları ile karşı karşıya kalmamak adına tüm çocukların eğitim haklarına onlar adına en verimli ve sağlıklı olacak şekilde ulaşmalarını sağlamak hem vatandaşların hem de Devletin en hayati görevlerinden biridir.

 

Son olarak söylemek gerekir ki ülkemizin geleceği olan çocukların ve haklarının korunması için öncelikle var olan sözleşme ve kanunların uygulanması, çocukların ve ailelerinin bilinçlendirilmesi olup; herkes bu yolda üzerine düşeni yapmalıdır.

Yazar : Stj. Av. Huriye Coşan

23 Nisan 1920 tarihinde, Büyük Millet Meclisi açılmış ve Türk halkının egemenliğini ilân edilmiştir. Atatürk, 23 Nisan’ın, yeni Türkiye’nin geleceğinin çocukların elinde olduğuna inancı ve çocuklara olan sevgisi dolayısıyla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmasına ve çocuklara ithaf edilmesine karar vermiştir. Peki geçmişten günümüze Türkiye’de çocuklarımız için neler yapılmaktadır?

 

Ülkemizde çocukları ve onların haklarını korumak üzere çeşitli önlemler alınmakta bu çerçevede ulusal çeşitli mevzuatlar yayınlanmış olmak ile beraber uluslararası sözleşmelere de taraf olunmuştur.

 

Türkiye’nin çocuklar adına uluslararası olarak taraf olduğu ilk sözleşmelerden olan 1924 Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi, bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından imzalanmıştır. Bu sözleşme imzalandığı dönemin ruhunu taşıyor olup ırk, millet, dil, din, gözetmeden tüm çocuklar adına; aç çocukların beslenmesi, hasta çocukların tedavi edilmesi, terk edilmiş çocukların korunması, felaket anında yardımın öncelikle çocuğa yapılması, çocukların her türlü istismara karşı korunması vb. temel insan hakları üzerinde duran bir sözleşmedir. Bu kısa ancak önemli sözleşmenin maddeleri ise;

 

Çocuk Hakları Cenevre Bildirgesi

 

  • Çocuğa hem maddi hem de ruhsal olarak normal gelişimi için gerekli olan imkanlar verilmelidir;
  • Aç olan çocuk beslenmelidir; hasta olan çocuk emzirilmeli; geri kalmış çocuğa yardım edilmelidir; suçlu çocuk geri alınmalıdır; yetim ve kimsesizler korunmalı ve kendilerine yardım edilmelidir;
  • Çocuk, sıkıntı zamanlarında ilk yardım alan kişi olmalıdır;
  • Çocuk geçimini sağlayabilecek bir konuma getirilmeli ve her türlü istismara karşı korunmalıdır;
  • Çocuk, yeteneklerinin hemcinslerinin hizmetine adanması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir.

 

şeklindedir.

 

Türkiye daha sonraki tarihlerde de çeşitli sözleşmelerde taraf olsa da Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1995 yılında tarafımızca imzalanması ve uygulanması çocuk hakları adına atılan en önemli adımlardan bir tanesi olmuştur. 54 madden oluşan sözleşmede 17, 29 ve 30 maddeleri hariç ( bu maddeler nezdinde Anayasa ve Lozan sözleşmesi kapsamında yorumlama ve uygulama hakkı saklı tutulmaktadır) çocukların ve haklarının korunması adına Türkiye tarafından onaylanmıştır. Sözleşmenin ilk maddesi ‘ çocuk kimdir’ sorusunda yanıt vererek başlıyor olup devamında çocuğun sağlık, eğitim, barınma, fiziksel-psikolojik şiddete karşı korunmasına kadar hükümler içermektedir.

 

Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamında bazı hükümler;

 

Madde 1-‘Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.’

 

Madde-6  ‘’1-Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. 2-Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler.’’

 

Madde-19   ‘’ Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir.’’

 

Daha sonra hem Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne yapılan eleştiriler hem de mevcut durumda ihtiyaç olması nedeni ile Türkiye; Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolu’nu imzalamaya karar vermiştir.

 

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de almış olduğu tüm önlem ve taraf olduğu sözleşmelere rağmen çocuklar için eşit, sağlıklı ve güvenli bir yaşam sağlamakta bazı zamanlarda sınıfta kalmaktadır;

 

Türkiye’de Çocuk İşçi Olmak

 

Ülkemizde çocuklar TÜİK’ten alınan bilgilere göre nüfusun 27,5’ni oluşturmakta ve bu oran içerisindeki 720 Bin çocuk çalışma hayatında aktif olarak faaliyet göstermektedir. Çocuk, eğitim alması, geleceğine ilişkin adımlar atması gereken bir dönemde hizmet, tarım, sanayi ve inşaat sektöründe boy göstermektedir.

 

 Çocuk İşgücü Araştırması 2019 verilerine göre çalışan çocuk sayısının %4,4’nü 5-11 yaş arasındaki çocuklar, %15,9’nü 11-15 arası, 79,7’sini ise 15-17 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır. Oysa ki Anayasanın 50. maddesinde; “Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.’’ hükmü ve İş Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca 15 yaşından her çocuğun iş hayatında faaliyet göstermesi katiyen yasak iken on dört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocukların, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilecekleri şeklinde istisnai bir hüküm de mevcut bulunmaktadır. Ekonomik hayatın içerinde yer alan çocuklar arasında da bazı ayrımlar bulunmakta olup; 720 bin çocuktan %70,6’sını erkekler, %20,4 kız çocuklarını kız çocukları oluşturmaktadır.

 

İşverenler ve bazı durumlarda aileler tarafında suistimal edilen 15 yaşından büyük çocukların çalışması durumu çocuğun temel haklarından olan eğitim hakkına ve çalışma koşulları nedeni ile de sağlık hakkını ihlal ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki verilen istatistiklerin yüksek bir çoğunlu da herhangi bir kayıt veya güvence olmadan hukuka aykırı olarak çalışan çocuklara aittir.

 

Çocuk işçi gerçeğinin bir başka boyutu ise herhangi bir ırk, dil, din ayırmadan devam ediyor olması. Geçici koruma altındaki kayıtlı yaklaşık 900 bin Suriyeli çocuktan 220 bin tanesinin ekonomik çalışma hayatında bulunduğu düşünülmektedir. Çok zor şartlar altında can güvenliği için ülkemize gelmiş olan ve belki de burada doğmuş mülteci çocuklar da maalesef ülkemiz çocuk işçileri ile aynı kaderi paylaşmaktadır.

 

Türkiye’de Kız Çocukları

 

Ülkemiz adına utanç kaynağı olan ve en çokta kız çocuklarımızı yaralayan çocuk yaşta evlilik son yıllarda büyük bir artış göstermektedir. Türk Medeni Kanunu kapsamında ülkemiz sınırlarında, birey ergin değil ise evlenme ehliyetine sahip değildir denilse de 16 yaşını doldurmuş erkek/kadın mahkeme kararı veya olağanüstü durumlarda evlenebilmektedir.

 

Bu hükümlerden bahisle (ASUMA) Direktörü Prof. Dr. Oğuz Polat ve İMDAT Derneği Çocuk Evlilikleri Araştırma Komisyonu Başkanı Avukat Zeynep Reva’nın raporuna göre yalnızca 2019 yılında dahi 16 yaşındaki çocuğun evlenebilmesi adına 13.282 adet yargı süreci başlatılmış bulunmaktadır. Bu rakam ailelerin çocukları için resmi olarak izin almalarına işaret ederken resmi evlilik kapsamı içinde olmadan ‘imam nikahı’ adı altında evlendirilen kız çocuklarının resmi sayısı tahmin edilememek ile birlikte erkek çocuklarına istinaden 20 kat daha fazla olduğu öngörülmektedir.

 

UNICEF ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) ise bu konuda çeşitli önlem ve koruma adına çalışmalar yürütmekte ise de burada kilit noktanın ailelerin bilinçlendirilmesi ile çocukların haklarına ilişkin eğitim verilmesi olduğunun altı çizilmektedir.

 

Covid-19 Pandemi Sürecinde Çocuklar

 

Tüm dünyayı ve ülkemizi de etkisi altına alan Covid-19 Pandemi sürecinden yine en çok etkilenen çocuklar olmuştur. Pandemi sürecinde alınan önlemler ışığında, uzaktan eğitim gören çocukların, evde bulunma sürelerini paralel olarak fiziki ve psikolojik şiddet görme ihtimalleri artmış olup, eğitim hakkı kapsamında da bir çok ihlal ile karşılaşmaktadırlar.

 

Yasaklar kapsamında öğrenimlerine uzaktan eğitim modeli ile devam çocuklar için eğitim eşitsizliği kaçınılmaz olmuştur. Ülkemizde EBA Sistemi üzerinden devam okullara ancak internet altyapısına, telefona ya da tablete maddi gücü yeten ailelerin çocukları katılım gösterebilmekte olup Anayasanın 42. maddesi ‘’Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.’’ kapsamındaki haklarını kullanamamaktadırlar. Her ne kadar Devlet desteği ile çocuklar arasındaki eşitsizlik giderilmeye çalışılsa da bir noktadan sonra eğitim hakkı ihlallerinin önüne geçilememektedir. İleri ki yıllarda, bugün yaşanılan eğitim ve fırsat eşitliğinin vahim sonuçları ile karşı karşıya kalmamak adına tüm çocukların eğitim haklarına onlar adına en verimli ve sağlıklı olacak şekilde ulaşmalarını sağlamak hem vatandaşların hem de Devletin en hayati görevlerinden biridir.

 

Son olarak söylemek gerekir ki ülkemizin geleceği olan çocukların ve haklarının korunması için öncelikle var olan sözleşme ve kanunların uygulanması, çocukların ve ailelerinin bilinçlendirilmesi olup; herkes bu yolda üzerine düşeni yapmalıdır.

Yazar : Stj. Av. Huriye Coşan


Abone Ol Paylaşılan bloglardan haberdar olmak için abone olabilirsiniz
E-Bülten aydınlatma metni için tıklayınız